Sırtında yumurta küfesi olmayan tabii ki hızlı koşar. Hele sırtında yumurta küfesi olmaması yanında, koşma işini de lafla yapıyorsa kişi, kendisine yel bile yetişmez…
Bol keseden atmaları ne ise. Ancak, bazı siyasi partiler ve cumhurbaşkanı adaylarının müzmin Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti karşıtlarının yıllardan beridir anlattıkları bazı hikayeleri de benimsemiş olmaları ilgi çekici.
Sanki hemen her meselesini bitirmiş ve sistemini de oturttuğu gibi, herhangi bir husumete muhatap olmayan bir ülkede yaşıyormuş gibi konuşuyorlar hepsi de.
Bu ülkede yaşayan ortaokul talebesi bir çocuk bile ciddi husumetlere muhatap olduğumuzun farkındadır oysa…
Atlattığımız için ne kadar şükretsek az denilecek badirelerin üstesinden geldik yakın zamanda. Bunları sanki olmamış gibi kabul etme eğiliminde olanlara göre Gezi Olayları, üç-beş ağaç için heyheylenen masum gençlerin 'haklı' bir eylemiydi, mesela.
Süreçte hayatlarını kaybeden insanları ve yakılan, yıkılan çevreyi önemsiz görüyor bu kesimler. Mayıs 2013'te %4,52'ye kadar inmiş olan faizlerin kısa bir sürede %11'e çıkmış olmasını da umursamıyorlar nedense… Sürecin faturası olarak telaffuz edilen 157 milyar $'lık kayıp, onların meselesi değil zaten.
17-25 Aralık, 6-7 Ekim Kobani olayları, çukurlu barikatlı özyönetim kalkışması ve nihayet 15 Temmuz İşgal girişimi gibi ülkeyi teslim almaya ya da zayıflatmaya yönelik olayları da, hayatın tabii akışının yansımaları olarak kabul ediyor bu kesimler.
Türkiye'yi istedikleri her şeyi yapar hale getirmek ya da mümkün olduğu kadar zayıf tutabilmek için çalışan birilerinin olmadığına inanıyor ya da kendilerini inandırmaya çalışıyorlar.
'Bir ileri iki geri'den de beter…
Milletimizin şükrettiği, bahsi geçen bütün girişimlerin başarıya ulaşmamış olması gerçeği, canı sıkıcı bir durum onlar için. Eğer bahsi geçen girişimlerden birisinde başarılı olunmuş olsaydı, kıyısından köşesinden ülkenin dümenine geçebileceklerine inandırılmışlardı belli ki.
Muhalifi ya da memnuniyetsizi ile hep beraber, bir 'Üst Akıl' olmadığı şarkıları söylemeye de bayılıyorlar. Kendilerini güdenler, bu meselenin konuşulmasından hoşlanmıyorlar herhalde.
Bu sayılanlar ve birilerinin 'kendiliğinden' olduğunu iddia ettikleri başka bazı yaşananlar, faiz oranlarının ve döviz fiyatlarının yükselmesine sebep olan gelişmeler oysa.
Dünya genelinde yaşanan dalgalanmaların ülkemize yönelik izahı mümkün olmayan etkilerini fırsat olarak görme eğilimleri de ağır basıyor. Mücadele edilmemiş olsaydı daha büyük faturalar ödeneceği kesin olan bu gelişmelere kayıtsız kalmaları, Türkiye'yi hakim uluslararası sistemin insafına terk etmeye niyetli olduklarının göstergesi oysa…
Girdikleri yarışı zaten kazanamayacaklarının farkında olanlar, ülkeyi bir adım daha ileri nasıl götürürüz sorusu yerine, nasıl duraklatabilecekleri ya da geri çevirebileceklerine kafa yoruyorlar.
Bütün ümitleri, insanımızın küçük bazı problemlere odaklanması… Böylelikle esas meseleyi görmezden gelmelerini sağlayabileceklerini düşünüyorlar...
Dışımızdakiler ve onlarla bir şekilde işbirliği yapmış durumda gözüken içerdekiler, ülkemizin hemen her konuda almış olduğu mesafenin bizler için lüks olduğu kanaatindeler belli ki…
Ülkemizi daha ileri götürebilecek plan ve projelerle milletimizin huzuruna çıkmak yerine, var olanla yetinilmesi ve hatta geri adımlar atılması gerektiğini savunuyorlar…
Mehter, iki ileri bir geri yürür, malum… Bunlar 'iki geri bir ileri' deseler, yine mesele yok diyeceğiz ama, ileri komutları hiç yok!..