Gelenek olmuş, soruyorlar: "Yılbaşındane yapıyorsun?"
"Ortamlara akıp çılgıncaeğleneceğim" diyorum,şaşırıyorlar.
Şakadan anlamayanlar için hemen düzeltiyorum: "Ne ortamı evladım? Yaşım altmış altı... Evdeyim... Televizyonunlumpen eğlenceleriniizleyecekadam olmadığımagörede, film seyrederyatarım... Hadisizin hatırınıziçin saat onikiyi dönsünde öyle yatayım..."
Yılbaşı geliyordiye en küçük birheyecan duymuyorum.
Yılbaşının benim için hiçbir özel anlamı yok.
Yılbaşının kimse için özel bir anlamı yok, alt tarafı bir takvim cilvesi. Ha 31 Aralık, ha 31 Mayıs, ha 31 Temmuz... Kutlamak için gün-tün eşitliğini seçseydiniz bari, hiç olmazsa "antikatalarınıza" uyum sağlamış olurdunuz.
Ama insanlar eğlenmek için bahane yaratmakta ustadırlar. Gençler ve gençlik iddiasında olan kazıklar tepişmek ve dingildemek isteyeceklerdir, kınayamayız.
Yılbaşı eğlencesinin asıl dürtüsü de "ertesi gününtatil olmasıdır" tabii. Sabahlarlar ve kendilerini yıpratırlar. Buna da karışamayız.
Bu tür geyikler kabak tadı verdiği için de, isteyen vursun kafayı yatsın, isteyen çılgınca eğlensin.
Zaten, geçen yılbaşının "Reina katliamı" hatırlanınca, bu yıl pek kimsede "yılbaşı keyfi" de yok.
Meydanlarda kutlamak da bu yıl yasaklanmış, o hazin Reina olayının da katkısıyla.
Hükümete çatmak için fırsat kollayan muhalif basın şimdi de bunu diline dolamak istiyor.
Sanki rahmetli baban da ortamlara akardı yılbaşında...
Hem Taksim Meydanı'na özgü "yılbaşısarkıntılıklarından" yakınacaksın, hem de bunun önlemini almaya karşı çıkacaksın... Hem "Masharipov Taksim'deeylem yapacaktı, önlemlernedeniyle başaramayacağınıanlayıncaReina'ya yöneldi" diyeceksin, hem de o önlemlere bozuk çalacaksın!
Yaptığına da muhalefet diyecekler.
Oysa eskiden böyle bir "meydankutlaması" yapılmadığını kendileri de hatırlıyorlar.
Bu kitle tepişmesi, yabancı televizyonlardan göre göre, "alt tarafı ikibinli yıllarda" ortaya çıkmış bir özentidir.
Üstelik de "beleş" olduğu için cazipti, kimse Taksim Meydanı'nın girişinde bilet kesmiyordu.
Kapalı bir mekâna gitsen "yüzde yüz zamlı yılbaşıkazığı" yiyeceksin, plağını evine sokmayacağın çarçur arabesk yıldızlarının canlısını görmek üzere otele gitsen, oyacaklar...
Böyle olursa turist gelmezmiş... Yılbaşı için özellikle Viyana'ya giden çok duydum da (ben de gitmiştim), İstanbul'a gelen hiç duymadım.
İnsanlar Viyana'ya yılbaşı gecesi "Yarasa" operetini seyretmeye giderler, gelenek olmuştur. Hem Staatsoper'de hem de Volksoper'de, bilet bulursanız tabii.
Ertesi gün de Musikverein salonunda geleneksel yılbaşı konseri vardır, ona bilet bulmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Bu konser de mutlaka Yarasa uvertürüyle başlar, mutlaka Radetzky marşıyla biter. İşte ortam, işte gelenek.
Yarasa'da, gene gelenek olmuş bir espri vardır, ayyaş gardiyan Franz takvim yaprağını koparır, 31 Aralık tarihinin altından 32 Aralık çıkar!
Bazı muhalif meslekdaşlar espriyi anladılar mı, emin değilim.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.