Farkındayız!
Türkiye,
Ne zaman bölgesel ve küresel ölçekte söz sahibi olmaya başlasa,
Ne zaman dış politikada hem masada hem sahada ağırlığını koysa,
Ne zaman kronikleşmiş ve adeta kanını emer hale gelmiş prangalarından kurtulmaya çalışsa,
Ne zaman emperyal ülkelerin ve küresel çetelerin oyunlarını bozduysa,
İçeride bir takım dengeler sarsılıyor, kamuoyunda huzursuzluklar körükleniyor, sokaklar karıştırılıyor, "O'cu Bu'cu" söylemleriyle halk düşmanlaştırılıyor ve demokrasiye müdahale aparatları devreye sokuluyor.
Bu artık neredeyse tanıdık bir refleks.
Toplumda siyasi görüşler farklı farklı olsada -bir takım azınlık istisna- neredeyse herkes bu konuda hem fikir.
Kabul edelim etmeyelim Türkiye bugün Türkiye'den daha büyük.
Zira Türkiye'ye umut bağlamış pek çok ülke pek çok millet var.
Ve aynı durum onların da başına geliyor.
Ne istikrar isteniyor ne kalkınma!
Ne güçlü ordu ne de güçlü bir dış politika!
****
İşte bunun son örneği.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Aynı oyun orada da sahnede.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hak arayışı, Mavi Vatan doktrini, askeri ve diplomatik hamleleri, hidrokarbon arama faaliyetleri, MEB anlaşmaları sadece Ankara'nın değil, Lefkoşa'nın da jeopolitik değerini katlamış durumda.
Bu doğrultuda unutmamamız gereken bir gerçek var:
KKTC, sadece bir ada devleti değil; Doğu Akdeniz'in de kilit taşı!
Fakat ne zaman akdenizde ortadoğuda bölgesel kartlar yeniden dağıtılsa, KKTC'de sanki görünmez bir el düğmeye basar gibi iç çekişmeler başlıyor.
Malum son günlerde eğitim üzerinden laiklik tartışmaları başlatıldı.
Modası geçmiş Başörtüsü karşıtları, toplumu kutuplaştıran protestolar düzenliyor, kurumlar arasında derinleşen görüş ayrılıklarının fitilini ateşliyor.
Hatta bir öğretmen sendikası başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisine "Go home!" diyebilme cesaretini gösteriyor.
Evet öğretmen!
Düşünebiliyor musunuz?
Bugün Türk Büyükelçiye evine git diyen bu öğretmenin:
Kıbrıs Barış Harekatını.
EOKA terör örgütünün kanlı baskınlarını,
Terör estiren Rumların Kıbrıs Türklerine yaptığı soykırımı,
Yakılıp yıkılan Türk köylerini,
Ve tüm bunları durdurmak için adaya gelen Kahraman Türk askerini,
Mücahitleri,
Milli Mukavemet Teşkilatını,
öğrencilerine kim bilir nasıl anlatıyordur!
Peki bir öğrencinin başörtüsü üzerinden Türkiye'yi adada işgalci konumuna getiren bu öğretmen ve bunun gibi düşünceye sahip olanlar İsrail'i nereye konumlandırıyor?
Bunun için bir eylemi var mı?
İsrail, Kıbrıs'ta ne arıyor diye sordu mu?
İngiltere'ye, İsrail'e go home diyebildi mi?
Yok!
****
Bugün büyükelçiye bunu diyenler, yarın Türk askerine de benzer ifadeleri ağza alacak olanlara cesaret verir mi? Evet..
Türkiye'nin adadan çekilmesi demek!
İşgal katliam diye kin tutan Rumların daha cesur hale gelmesi demek!
60-70li yıllarda yaşananların tekrarı demek!
Kıbrıs Türk halkını İngilizlerin korumayacağı kesin!
Özgürlük, kültürel kimlik tehdit altına girmesi demek!
İşte o zaman İsrail gibi aktörler, adada daha fazla nüfuz alanı elde eder.
İşte o yüzden Bu mesele sadece bir ülkenin başka bir ülkeye verdiği destek değil!
Bu, tarihin, kültürün ve bağımsızlığın sürekliliğiyle ilgili bir meseledir.
Karşınızda, güneyiniz okyanus ötesi ordulara açılmış, her milletten asker yığılmış ve adeta silah ve uçağ yığınağı galine gelmişken, sizin bugün Türk Büyükelçisine "go home "demeniz yarın Türk askerine dil uzatma gafletine düşenlere de meydan verir!
Ve bu durum değil KKTC'yi, adada Kıbrıs Türk'ünün varlığına tahammül edemeyenlerin işine gelir!
Benzerini Suriye'de, Irak'ta da isteyenler oldu.
Onları destekleyenler de aynı güruhtandı.
Türkiye olmasaydı neler olacaktı tahmin etmek zor değil.
O yüzden bir takım modası geçmiş uygulamalarla Kıbrıs'ta da sokakları hareketlendirip, işin sonunda meseleyi Türkiye karşıtlığına getirmek,
Türkiye Kıbrıs'tan elini çeksin diye dört gözle bekleyenlerin ellerini ovuşturmasına sebep olur.
Önce medyada kamuoyu oluşturacak olan Bir takım odaklar günü gelir bunu masada, kürsüde konuşur.