Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyemiyorum; çünkü yol kaldırımda (!)
İstanbul, şüphesiz ki dünyanın en güzel şehirlerinden biri.
Ama aynı zamanda en kaotik kentler arasında da yer alıyor.

Şehrin her ilçesinde, her mahallesinde, her sokağında bir sorun var: kaldırım işgali!
Yürünebilir alanlar, araçların park alanına dönüşmüş durumda.
Engelli vatandaşlar, yaşlılar, çocuklu aileler ve hatta yürümek isteyen herkes, kaldırımların üzerine park edilmiş araçlar yüzünden adeta bir engel parkurundan geçer gibi yol almak zorunda kalıyor.
Hemen hemen bütün ilçeleri işim gereği gezme fırsatı buluyorum zaman zaman. Gözlemlediğim ortak sorunların başında kaldırım işgali geliyor.
Peki bu durum neden bu kadar yaygın?

İşin temelinde yatan en büyük sorun: otopark eksikliği.
İstanbul'da nüfus yoğunluğu ve plansız şehirleşme, araçlar için yeterli park alanı bırakmıyor. Mahallelerde otopark alanları ya yok denecek kadar az ya da fiyatları aşırı yüksek.
Üstelik yeni binaların bodrum katları bile otopark yerine daireye dönüştürülüyor.
Çünkü o daha karlı birileri için!
Bu durum, sürücüleri kaldırımlara park etmeye mecbur bırakıyor.

Ancak bu çözüm değil, başka bir sorunun başlangıcı.
Kaldırımların işgali, sadece yayaların değil, engelli vatandaşların da hayatını kabusa çeviriyor.
Tekerlekli sandalyeyle yol almak isteyen biri, kaldırıma park edilmiş bir araç yüzünden yolun ortasına çıkmak zorunda kalıyor.
Peki, bu sırada bir kaza olursa, suç kimin?
Araç sürücüsünün mü, belediyenin mi, yoksa otopark sorununu çözmeyen yetkililerin mi?
Bu sorunun çözümü, çok boyutlu bir yaklaşım gerektiriyor.

Öncelikle, belediyelerin otopark alanlarını artırması ve alternatif çözümler (örneğin, katlı otoparklar) sunması gerekiyor. Ayrıca, yeni inşaat projelerinde otopark zorunluluğu sıkı bir şekilde denetlene tabi tutulmalı ve ihlal edenlere ağır cezalar uygulanmalı.
Ve en önemlisi toplum olarak birbirimizin haklarına saygı duymayı öğrenmemiz.
Kaldırımlar, yayalarındır. Bir aracı kaldırıma park etmek, sadece bir kişinin değil, tüm toplumun hakkını gasp etmek demektir.
İstanbul'un kaldırımları, artık bu işgalden kurtulmalı. Engelli vatandaşlarımız, yaşlılarımız, çocuklarımız ve tüm yayalar, güvenle yürüyebilecekleri alanlara sahip olmalı.

Rahatlıkla yürüyebilen sağlıklı insanlar için belki bu dert olmayabilir ancak engelli insanlarımız için oldukça zor bir durum. Bu konuda empati şart.
Unutmayalım ki, bir şehri yaşanabilir kılan, o şehirdeki insanların birbirine gösterdiği saygıdır.
Umarım bir gün, İstanbul'un kaldırımları yeniden yayaların olur ve kimse de "Nereye park edeyim?" diye düşünmek zorunda kalmaz.