ABD'nin son başkanlık seçim süreci dünya ekonomisinin bir numaralı gündem maddesiydi. Seçilen bir sonraki ABD başkanının izleyeceği ekonomi politikaları, hem para politikası, hem de vergi politikası tercihleri merak konusu. Ayrıca, uluslararası ekonomik sistemi derinden sarsan jeopolitik ve jeoekonomik gerginliklere yönelik yaklaşımları hem küresel piyasalar, küresel ticaret üzerinde önemli etkilere sebep olacak. ABD'nin 47. başkanı olan Donald Trump'ın 45. başkan iken izlediği politikalar, ABD sanayisini yeniden güçlü ve rekabetçi kılacak adımları küresel ekonominin paydaşlarınca bilinmekte. Ancak, esas merak edilen konu, Trump'ın ikinci döneminin küresel ölçekte bir 'rasyonelleşme'dönemini mi, yoksa dünyanın önde gelen 40 ekonomisi arasında daha da derin bir 'parçalanma'yı mı tetikleyeceği?
Dünyanın önde gelen düşünce insanları ve tanınmış iktisatçılar, 1970'lerde ABD'nin önce Vietnam Savaşı, ardından petrol krizleri ile ekonomisinde aldığı darbeler sonrasında, 1980'lerin başlarında ABD'nin siyasal sisteminde ve yürütme erkinde 'yeni muhazafakar'ların (neocons) yükselişinin bir kırılma noktası olduğuna işaret ederler. ABD'nin entelektüel kesimi açısından bu durum 'hayra alamet' bir kırılma değildir. Soğuk Savaş döneminin 'liberal şahinler'inin başarısıdır bu yükseliş. Aynı zamanda, dünyaya farklı duyarlığı olan bir 'Avrupalı Amerika'nın sonu, 'Amerikalı Amerika'nın yükselişidir. Bu süreç, aynı zamanda uluslararası ekonomi-politik sistemde 'zarif batı'nın bitişi, 'vahşi batı'nın yükselme sürecidir.
Son 40 yılda, ABD siyasal sisteminde ve yürütme erkinde 'uzlaşmacı' ve 'rasyonel' bir anlayışın giderek zayıflaması, daha vurdumduymaz, daha 'hegemonik güç'e tapan bir çatışma kültürünün abat edildiği bir dönemden söz ediyoruz. Neoliberal ekonomi politikalarının 'mutlak doğru' olarak empoze edildiği bir dönem. Trump ABD'nin 45. başkanı olarak seçildiğinde, Amerikan ekonomisinde sanayinin rekabet sorununu, yaşlanmış altyapıyı ve aşırı liberal dış ticaret politikalarını bertaraf edecek; ABD ekonomisinin aleyhine olduğunu düşündüğü çok taraflı anlaşmalardan da ABD'yi geri çeken bir strateji izledi. Çok taraflı küresel sistemde ABD'nin zafiyet gösterdiği tabloyla mücadeleye girişti. Bu durum dünya ekonomisi ve küresel ticaret açısından yeni dalgalanmaları da beraberinde getirdi.
Trump'ın 47. başkan olarak 20 Ocak'ta göreve başladıktan sonra, bir önceki başkanlık döneminde, ABD'nin küresel politikalarını ve stratejilerini 'rasyonelleştirme' adına atabileceği adımlar merak ediliyor. Bununla birlikte, Trump ve yeni Beyaz Saray yönetiminin tercihleri Atlantik İttifakı'nda 'müttefiklikruhu'nu daha güçlendirecek, derinleştirecek adımları mı beraberinde getirecek; yoksa, sadece Asya- Pasifik değil, Avrupa kıtası ile işbirliğinde dahi küresel sistem kendisini daha da derin bir 'ekonomik parçalanma'nın içinde mi bulacak, bugünlerde tanınmış iktisatçıların ve düşünürlerin cevabını aradıkları en kritik başlık bu olsa gerek. Çünkü, neocon anlayışın küresel sisteme dayattığı 'nefret söylemi'nin, dünyanın pek çok noktasında sebep oldukları insanlık trajedilerine karşı ürkütücü duyarsızlıklarının, dünyayı çirkinleştirmekten, insanlıktan çıkarmaktan bir saniye dahi çekinmeyen tutumlarının bir an önce sona ermesi ve 'rasyonelleşme'nin yeniden taçlandırılması en büyük temenni. Küresel ölçekte bu fırtınalı sürecin parlayan yıldızı da 'Türkiye Yüzyılı' Vizyonu ile gücüne güç katan Türkiyemiz olacak.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.