Selim ve Melih'in de gelmesiyle halkanın tamamlandığını gören İhsan:
- Evet bir yandan çaylarımızı içelim, bir yandan da Melih Bey son gelişmelerle ilgili fikirlerini aktarsın. Yeni asgari ücret ilan edildi ve Merkez Bankası da faizleri artırdi… Melih:
- Bu konularla ilgili ciddi yorumlar ekonomistlerin harcı. Ben dilim döndüğünce bir şeyler söyleyeyim. Hükümetimizin taraflarla görüşüp, enflasyon kayıpları yanında refah payını da ilavesiyle asgari ücret 11.402 TL olarak açıklandı… Selim:
- Az bulan da çok olduğunu söyleyen de var galiba?..
- Asgari ücreti az bulanların veya çok olduğunu iddia edenler olması normal. Enflasyon kayıpları ve refah payı hesaplamaları yanında açıklanan ücretin iş kayıplarına dolayısıyla işsizliğe sebep olmaması da hedefler arasında. Yani her durumda bir denge gözetilir… Mehmet:
- Geneli itibariyle asgari ücretin seyri fena değil gibi gözüküyor, ne dersiniz?..
- Kişilere göre değişen bir şey bu. Kişi, asgari ücretle çalışıyorsa başka, birçok insana ücret ödemek durumunda ise daha başka. Normal bir durum yani. Biz rakamlara bakarak bir yorumda bulunabiliriz. 2005'te 350 TL olan asgari ücret 257 ABD dolarına denk geliyormuş mesela. 2010'da asgari ücret 599 TL olmuş. Bu da 396 dolar ediyor. 2015'te 1,000 TL olmuş asgari ücret ve dolar karşılığı da 426… Selim:
- 11.402 TL olan şimdiki asgari ücretin dolar karşılığı da 456…
- Evet. Söylenebilecek olan temel husus, yıllar içinde hükümetimizin enflasyon kaybı yanında ülkenin büyümesi ile oluşan refah artışını da asgari ücrete yansıttığı. Tabii ki, durumun mükemmel olduğunu ve daha iyisinin olmaması gerektiğini söylemiyoruz. Ancak konu değerlendirilirken insaf ölçülerini de elden bırakmamak gerek… Melih, telefonunda bir tablo açarak sözlerini sürdürdü:
- Bakın, 2002'de 163 TL olan asgari ücretle 815 ekmek alınabilirken, şimdiki ile 1.900 ekmek alınabiliyor. Aynı şekilde o zaman 33 kilo beyaz peynir alınabilirken şimdi 138 kilo alınabiliyor. Yine o zaman 124 kilo toz şeker alınabilirken şimdi 485 kilo alınabiliyor. Son olarak yumurtayı da aktarayım. O zamanlar 1.304 yumurta alınabilirken şimdi 5.429 yumurta alınıyor… Bunlar ve benzerlere güllük gülistanlık bir durumda olmasak da, bizi yönetenlerin insanımızı pahalılığa ezdirmemek için ciddi adımlar attıklarının göstergesi…
Mustafa, sordu:
- Merkez Bankası'nın faiz yükseltme kararına ne diyorsunuz?..
- Öncelikle bilmemiz gereken husus ortodoks ve heterodoks ekonomi modelleri yanında bir de hibrit denilen bir model var. Ülkemizin izlediği modelin bu olduğu söylenebilir. Türkiye, özellikle son senelerde kendisine has bir ekonomi modeli izliyor ve son alınan karar da aslında bu modele uygun. Teknik hususlar oldukça uzun. Ancak Türkiye'nin ortodoks modele uygun bir şekilde faizleri mümkün olduğu kadar yükseltmesi ve ülkede paradan para kazananların kazanması için çabalayanların sayısı epey çok. Yüksek faizin yatırım, üretim ve istihdam düşmanı olduğunu herkes bildiği halde… Remzi, araya girerek:
- Faizlerin baskı altına alınması yatırımı, üretimi ve istihdamı artırmak içindi o zaman?..
Hedef: Yatırım, üretim ve istihdam!..
- Tabii ki. Son yıllarda enerji hariç ithalat ihracat dengesini kurabildiğimizi unutmayın. Bu, yatırım yapan, üreten, ihraç eden ve böylelikle istihdam sağlayanların mümkün olduğu kadar ucuz krediye ulaşmaları ile mümkün olabilirdi ve öyle yapıldı. Krediler daha çok üreten ve ihracat yapanlara yönlendirildi… Mehmet, merakla sordu:
- Bu süreçte sürekli olarak faiz artırımını savunanların derdi ne idi?..
- Türkiye'nin yatırıma, üretime, ihracata ve tabii istihdama yönelmesinden duydukları rahatsızlık. Kaynakların kendi kasaları yerine insanımıza hizmete aktarılması da canlarını sıkıyor tabii. Son yollarda yaşananlara baktığınızda, Cumhurbaşkanımızın ve kadrosunun, yıllarca büyük bir titizlikle altyapı hazırlıkları yaparak sonunda ithalat ihracat dengesini kurduklarını görürsünüz. Salgın ve Rusya Ukrayna savaşının oluşturduğu olumsuzluklara rağmen ekonomimizin büyümesi ve enerji hariç dengenin kurulabilmesi böyle mümkün olabildi… Mustafa, sordu:
- Şimdi alınan faiz yükseltme kararına ne diyeceğiz?..
- Bence dönemsel bir durum ve bu bundan sonra da böyle olacağı manasına gelmez. Cumhurbaşkanımızın Azerbaycan dönüşü yaptığı açıklamada, yeni ekonomi yönetiminin kendi kararlarını serbestçe alacaklarını söylediğini biliyoruz. Ama aynı konuşmada vaktiyle ekonominin başına gelen Mehmet Şimşek'le beraber faizlerin ve enflasyonu yüzde 4'lere indirdiklerini hatırlattığını da unutmayalım. Yüksek faizin yatırım, üretim ve istihdam düşmanı olduğunu herkes bilir. Türkiye ciddi aşamalar kaydettiği bu yoldan geri dönmeyi istemez bence… Selim:
- Israrla ortodoks ekonomiyi savunanların bir bildikleri mi var yoksa faizlerin yükselmesi ve böylelikle mensup oldukları çevrelerin kasalarının dolmasını mı hedefliyorlar?..
- Ağzına sağlık. Her sıkıntılı durumda faizlerin artırılasını savunanlar, tembel oldukları için başka alternatiflere kafa yormazlar. Esas meseleleri ise ülkenin kaynaklarının yatırıma gitmesini istemeyişleri… İhsan, gülerek lafa girdi:
- Eninde sonunda geldiğimiz nokta, teslimiyeti savunanlarla ülkemizin kendi ayakları üzerinde durması gerektiğine inananlar arasındaki ciddi çekişme. Merkez Bankası'nın faizleri yüzde 15'e çıkarmasını az bulup, 25, 30 hatta 40 olması gerektiğini söyleyenlerin teslimiyetçi olduklarını söylemek mübalağa olmaz herhalde?..
- Doğru. Detayları ayıkladığınızda karşımıza çıkan tablo bu. Paradan para kazananların önü açılsın da ülke ne olursa olsun diyor birileri. Oysa faizler çok daha yükselir, yatırım ve üretim azalırsa dengemiz bozulur. Bu da, ortalığı ithal malların kaplaması ve bir süre sonra ekonominin dengelerinin tamamen bozulması demek. Bu durumda duvara ne zaman toslayacağınız bir zaman meselesidir… Remzi, düşünceli bir şekilde:
- Yani diyorsun ki Cumhurbaşkanımız başkanlığındaki bakanların bundan sonra yapacaklarına odaklanarak, gelişmeleri sabırla izleyelim…
- Öyle. Dünyanın 20. büyük ekonomisi olduğumuzu ve son senelerde altyapı denilebilecek hemen her şeyi hallettiğimizi de unutmadan tabii. Bu arada Karadeniz'deki doğal gaz keşfinden sonra ciddi petrol keşiflerimiz de var… Buradan hareketle, Cenab-ı Hakk'ın milletimize hizmet için yapılanları hakikaten bereketlendirdiğini söyleyebiliriz… Melih, biraz düşündükten sonra sözlerini bitirdi:
- Ülke olarak kendi ayaklarımız üzerinde durmayı tercih ettiğimiz için saldırılarla karşı karşıya olduğumuz hiç ama hiç unutulmamalı. Cumhurbaşkanımızın başkanlığındaki yolculuğumuzu sürdürmekten başka çare olmadığı da çok açık. Teslim olursa sahip olduğumuz maddi ve manevi kazanımların elimizden alınacağı da tartışmasız. Bundan beteri olmaz diyenlere vaktiyle teslim olan ülkeleri, mesela Arjantin'i incelemelerini tavsiye ederim. Son söz ise şu olsun: Kesinlikle durmak yok, yola devam! Durursak düşeriz ve etrafımız bunu bekleyenlerle dolu olduğu için de, düşersek bir daha ayağa zor kalkarız!.. Hepsi birden tekrarladılar:
- Durmak yok yola devam inşallah!..