"Gerçek hayatta suç olan, sanalda da suçtur."
Sosyal medya, kitlelerin gücünü elinde tutan devasa bir mahkeme salonuna dönüşmüş durumda.
Burada hakim de savcı da jüri de avukat da biziz.
Ve ne yazık ki, çoğu zaman cellat da.
Sosyal medyada linç kültürü artık bir refleks haline geldi.
Bir olay mı oldu? Detayını bilmeye gerek yok.
Algı, duygu ve linç için yeterli bir "tweet" atılsın.
Gerisi çorap söküğü gibi geliyor peş peşe.
Ortalık bir anda infaz mangasına dönüyor.
Herkes klavyesine davranıyor.
Herkes bir savcı herkes bir infazcı.
"Haksız mısın, haklı mısın, umurumuzda bile değil."
Günün sonunda ekranın karşısındaki kişi bir insan.
Belki bir anne, belki bir baba, belki yeni doğmuş bir çocuğun geceleri uykusuz kalan annesi.
Belki o gün en sevdiğini kaybetmiş yasa sürecindeki biri.
Belki zaten hayatta zor tutunan biri. Ama biz ne yapıyoruz?
"Eleştiriyoruz" diyoruz, ama yaptığımız şeyin adı artık eleştiri değil.
Bu düpedüz dijital işkence.
Acımasızız. Çünkü karşımızda bir insan olduğunu unuttuk. Çünkü gerçek hayatta bir insanın yüzüne söyleyeme cesaretine sahip olmadığımız sözleri, klavye başında kahve yudumlarken rahatça yazıyoruz.
Hatta daha da beteri, bir şey yazmasak bile linç trenine binip sadece "RT" yaparak, o kişiyi uçuruma biraz daha yaklaştırıyoruz.
Şimdi düşün.
O acımasızca yerin dibine soktuğun kişi karşında olsa… Aynı kelimeleri gözlerinin içine bakarak söyleyebilir misin?
"Sen berbatsın, iğrençsin, mahvolmayı hak ediyorsun."
Söyleyemezsin. Çünkü vicdanın var. Çünkü insan olmanın doğasında empati var.
Ama iş sosyal medyaya gelince, sanki o empatiyi bir uygulama gibi "kapat" butonuna basıyoruz.
Peki bu kadar linçin sonunda ne oluyor?
Kariyerler bitiyor. Psikolojiler çöküyor. İnsanlar intiharın eşiğine geliyor.
Ve biz mi? Bir sonraki linç konusuna geçiyoruz. Çünkü bu çağda vicdan değil, algoritma konuşuyor. Olay sıcaksa, RT var. Linç varsa etkileşim var. Etkileşim varsa mutluluk sandığımız bir dijital "haz" var.
Ama arkamızda ne bıraktığımızı kimse sorgulamıyor.
Ve evet, "gerçek hayatta suç olan, sanalda da suçtur."
Ama ondan önce, insan olmanın bir asgari ahlakı olmalı.
O da karşındaki kim olursa olsun, insan olduğunu unutmamaktır.
Birini acımazsızca "linçlemeye" başlamadan önce şu soruyu kendine sor!
"Eğer söylediklerimizi yüzüne karşı söyleyemiyorsak, neden yazıyoruz?"