En ufak bir ışık huzmesinin dahi bulunmadığı, alacakaranlığın hakim olduğu bir ormanda olduğunuz hayal edin…
Belgesel izlerken duyduğunuz yırtıcı hayvanların seslerini gerçek hayatta ilk defa bu kadar yakından duyuyor, onlarla aynı havayı soluyorsunuz..
Bu sesler her saniye beyninize tehlikenin yaklaştığı sinyalini gönderiyor.
Yani, bir şeyler yapmak zorundasınız…
Çevreye bakıyorsunuz ama etraf o kadar karanlık ki, ne hareket etmek konusunda net bir karar alabiliyorsunuz, ne de yerinizde kalmanın güvenli olduğuna ikna olabiliyorsunuz…
Tedirginlik sizi ne hareket ettiriyor ne de olduğunuz yerde kalmanıza izin veriyor…
İşte tam o an biri size "Kayıp mı oldunuz?" diye seslendi…
Bir insanın sesini…
Aslında dünyada duyulabilecek en güzel ses..
İşte o an her şey değişti, korkunun yerini, umut, güven ve cesaret aldı…
Hiç tanımadığınız bir insan sadece sesiyle, size büyük bir güven telkin etti..
Sadece bir cümleyle duygularınızı bir uçtan diğer, diğer uca taşıdı.
Yalnızlığın yerini bir "biz" ihtimali aldı..
Üstelik sadece bir ses duydunuz, henüz bir silüet bile görmediniz..
Çünkü o ses yırtıcı hayvanların arasından çıkan bir insanın sesiydi..
Belki de o ana kadar insanlardan çok zarar gördünüz, uzak durmaya karar verdiniz..
Ama, o alacakaranlığın içindeki ıssız orman, size bir insana güvenebileceğinizi yeniden hatırlattı…
Dünyanın en güçlü sesi insan sesidir…
Bazen umudun sesi olur, bazen de en yıkıcı savaşları başlatır…
Bazen de bir çocuğun hayatını kurtarabilir.
Paradoks bu kadarla sınırlı değil.
İletişimde duyguları inşa eden, mesajların düşüncelere nüfuz etmesini sağlayan şey yine insan sesi ile doğrudan alakalı…
Ses tonu..
Yani ne söylendiği değil, nasıl söylendiği…
Bu iletişimin yüzde 30'unu oluşturuyor.
Kelimeler yüzde 10, ses tonu yüzde 30, yüzde 60 ile en büyük pay ise beden dili…
Anlaşılıyor ki iletişimin büyük bir bölümünü sağlayan unsurlar sözsüz kısımdan geliyor.
Psikoloji Profesörü Albert Mehrabian'ın çalışmalarından elde ettiği verilere göre ise iletişimin yüzde 93'ünü sözsüz kısım oluşturuyor.
Mehrabian, 7-38-55 İletişim Modeli ile çalışmalarını anlatıyor.
Bu model, duygu ve tutumların anlamının yüzde 7'sinin sözlü iletişimde kullandığımız kelimeler aracılığıyla gerçekleştiğini, yüzde 38'inin ses ve ton aracılığıyla gerçekleştiğini ve bu faktörlerin iletişiminin geri kalan yüzde 55'inin kullandığımız beden dili aracılığıyla gerçekleştiğini söyler.
Peki iş görüşmesine giden biri konuşmadan kendini anlatabilir mi?
Ya da topluluğa karşı tecrübelerini paylaşmak için davet edilen bir konuşmacı nasıl az konuşarak kendisini anlatabilir ki? Neticede pandomim performansı için sahnede değil!
Konuşmak zorunda…
Söz söylemek zorunda…
Asıl mesele de tam burada başlıyor.
Konuşan kişi hareketsiz kalırsa,
cümlesini bitirdiği zaman bir es verip, duygular geçiyor mu diye karşısındakinin gözlerinin içine bakmazsa,
beden dilini kullanmayıp, konuşmayı başladığı duruşla bitirirse, sözlerin bir anlamı yok…
İnsan bedeni bir bütün olarak orkestra ahenginde iletişim kurmalı.
Gözler, jest ve mimikler, sözler, ses tonu hepsi birlikte bir anlam oluşturuyor.
Fakat ne yaparsak yapalım eğer tek bir şey yoksa, dünyadaki bütün kitapların içindeki bilgiler, araştırmalar, hatta en başarılı insanların, en önemli filozofların en etkili aforizmalarını
da kullansak, bir önemi, bir etkisi yok…
İşte olmadığında her şeyin eksik kalacağı faktör, iyi niyet… Yani Samimiyet…
Çünkü kalpten çıkarak yüze yerleşen bir tebessüm, gözlere de yansır, sözlerin tesirine de…
Karşıdaki insanın kalbi de, karşıdakinin kalbinden çıkan tebessümü mutlaka fark eder…
Ve unutmayın her şeyden önce kalpten konuşmak için, iyi anlamak için, yine kalpten dinlemeli! Çünkü İnsanlar, duyguları sezmekte ustadır.
Ve tam olarak bu nedenle, bazen bir insan sesi, en karanlık ormanın ortasında bile bir yol olur.
Çünkü bir kelimeyle başlayan o yankı, sadece ses tellerinden değil, yürekten gelmiştir.
Çünkü sadece yürekten gelen bir ses, karanlığı yırtabilir.
Bir hayatın rotasını değiştirebilir.
Tıpkı ormanda duyulan o "Kayıp mı oldunuz?" sorusu gibi…
Bu yazımı 2017 yılının Temmuz ayında kaybettiğim Canım Babam Gazeteci Hüseyin Özer ve Karanlığın İçinden çıkarak evlatlarına rehber olan tüm babalara armağan ediyorum.
Ruhun şad, mekanın cennet olsun Baba…
Tüm babaların Babalar Gününü kutlarım. Unutmayın sizin ruhuna dokunduğunu evlatlarınız, bir gün bu ülkenin kaderini değiştirebilir…