Günümüzde gönderdiğimiz bir mesajın mavi tik olana kadar beklediğimiz süre bile çok uzun gelebiliyor…
Oysaki iletişim teknolojilerinde yaşadığımız bu konfora ulaşmak çok uzun bir süre aldı.
Kil tabletlere yazılarak insanlar aracılığıyla taşınan mesajlardan, iletilerin çevrimiçi anlık karşı tarafa ulaştığı teknolojiye geçiş yaklaşık 5.000 yıl sürdü…
İlk sıçrama, her önemli icatta olduğu gibi insanın zor durumda kaldığı anlarda çözüm arayışı ile başladı.
Fransız İhtilali döneminde mesajların uzak şehirlere iletilmesi önemli bir sorundu.
Claude Chappe, acil bir mesajı ulaklardan daha hızlı şekilde karşı tarafa ulaştırmanın nasıl mümkün olacağını düşünürken 1792'de optik telgrafı icat etti.
Chappe, Paris ve Lille arasında kurduğu T şeklindeki 15 kule aracılığıyla mesajların yeni bir teknoloji aracılığıyla iletilmesini sağladı.
Bu iletişim şekli, insanlık tarihinde bir ilkti!
Chappe, bu sisteme isim verirken Latince 'uzaktan yazmak' anlamına gelen Telgrafı tercih etti.
Amerikalı bilim insanı Joseph Henry, Chappe'ın buluşunu bir adım daha ileri taşıdı.
Henry, 1830'da elektrik akımını teller üzerinden ileterek uzak mesafedeki bir zili çalıştırmayı başardı.
Bu sistem, elektromıknatısın hareketiyle çalışıyordu ve böylece elektrikli telgrafın temelleri atılmış oldu.
Portre ressamı olan Samuel Morse ve Charles Thomas Jackson'ın bir Okyanus ötesi gemi seyahatinde denk gelerek, yeni bir buluşun temellerini atacak sohbetlerini yaptıklarında ise yıl 1832'ydi.
Jackson, seyahatte tanıştığı Morse'a, elektrikle ilgili son gelişmeleri aktardı.
Morse zihninde canlanan buluşu hayat geçirmek için sabırsızlanıyordu.
Seyahatin ardından hemen kendi laboratuvarında, elektromıknatısla telgraf sistemi üzerinde çalışmaya başladı.
Morse'un elektrikli telgraf sistemi, bir elektrik devresindeki bobinin hareketiyle çalışıyordu. Bobin, bir kolu çekerek rulo kağıt üzerinde izler bırakıyordu. Bu izler, kısa ve uzun çekmelere göre şekilleniyor, böylece nokta ve çizgilerden oluşan Mors kodunu oluşturuyordu.
Morse, o dönem İstanbul'a bir arkadaşını göndererek buluşunun kullanıma alınması için Osmanlı'dan destek istemişti. Hatta Sultan Abdülmecit'e sunum yapıldı.
Sultan Abdülmecit, Morse'a icadı için bir İftihar Nişanı madalyası ve beraatı yolladı.
Sistem 1835 yılında tamamlandı, yani ilk telgraf makinesi 1835 yılında icat edildi.
1837 yılında ise kullanılmaya başlandı.
Mors alfabesi de böyle ortaya çıktı. Bu icat, insanlığın hız çağına giriş biletiydi.
Ve Helyograf…
Alman matematikçi Carl Friedrich Gauss, kablosuz iletişimin erken bir formunu geliştirdi...
Helyograf, Güneş ışınlarını yansıtarak Mors benzeri sinyaller gönderiyordu. Özellikle askeri alanda yaygınlaşan bu teknoloji I. Dünya Savaşı'nda kullanıldı.
Fakat kablosuz iletişimde asıl devrim, İtalyan mucit Guglielmo Marconi'nin 1897'de gerçekleştirdiği radyo dalgalarıyla Mors kodu iletimi oldu.
Marconi, kondansatör, kıvılcım makinesi ve anteni bir araya getirerek elektrik sinyallerini havada iletebilen bir sistem tasarladı.
Kondansatörde biriken enerji, devre kapandığında kıvılcım üreterek antene iletiliyor, bu sinyaller havada yayılıyor ve alıcı anten tarafından tekrar elektrik akımına dönüştürülüyordu.
Marconi'nin en önemli yeniliği, topraklanmış dikey anten kullanarak sinyallerin daha uzak mesafelere ulaşmasını sağlamasıydı...
Böylece kablosuz telgraf, farklı teknolojilerin birleştiği pratik bir sistem haline geldi…
Ve modern radyo iletişiminin temelleri atılmış oldu.
İşkoçyalı bilim insanı Alexander Graham Bell, yardımcısı Thomas Watson ile birlikte insan sesini elektrik sinyallerine çevirerek kablolar aracılığıyla karşı tarafa iletmeyi başardığında "Sesli Telgraf" yani "Telefonu" icat etti…
İletişim teknolojisinde bu yaşanan bu devrimde takvim yaprakları 10 Mart 1876'yı gösteriyordu.
Bu buluş insanlık tarihinde yeni bir çağ başlattı. Çünkü artık kilometrelerce uzak mesafelerde olan iki insan aynı anda karşılıklı konuşabilecekti.
Telefon hızla yayıldı, 1900 yılına gelindiğinde dünya genelinde 350 bin kadar telefon vardı.
1880'de, günlük telefon görüşmesi sayısı 240 bin civarındaydı…
1970'lerde dünya genelinde 120 milyondan fazla telefon kullanılmaya başlanmıştı.
1957 yılına gelindiğinde Sovyetler Birliği, Sputnik 1 adlı ilk yapay uyduyu yörüngeye fırlatarak uzay çağını başlattı. Yapay uydular, dünyanın yörüngesinde birer radyo vericisi gibi çalışarak iletişim teknolojilerine yeni bir boyut kazandırdı.
1973 yılında Amerikalı mühendisler John F. Mitchell ve Martin Cooper, tarihin ilk cep telefonunu icat ettiler.
Altı yıl sonra, 1979'da Japonya dünyadaki ilk hücresel veri ağını (1G) kullanıma soktu. Bu erken dönem cep telefonları yaklaşık 2 kilogram ağırlığındaydı, yani günümüzün akıllı telefonlarından 10 kat daha ağır!
1960'lı yıllarda Amerikalı bilgisayar mühendisi Joseph Carl Robnett Licklider, tüm dünyadaki bilgisayarların veri paylaşabileceği bir ağ fikrini ortaya attı.
Bu vizyon, 1989'da internet teknolojisinin geliştirilmesiyle gerçeğe dönüştü.
Bilgisayar verilerinin (1'ler ve 0'lar) bir ağ üzerinde paylaşıldığı internet fikri, 1989'da Tim Berners-Lee tarafından World Wide Web'in (www) icadıyla hayata geçti.
İnternet başlangıçta kablolu veri aktarımıyla sınırlıyken, 2000'li yıllardan sonra kablosuz hale geldi ve kısa sürede tüm dünyaya yayıldı.
Kil tabletlerden kablosuz sinyale geçiş 5.000 yıla yakın sürdü..
Buna karşılık, ilk kablosuz sinyalden, cep telefonlarına geçiş ise sadece 76 yıl…
Bilgi ve teknolojinin birikimle ilerleyen doğası, her yeni icatla bir sonrakine giden yolu kısaltmasını sağladı…
Belki bugün, mavi tike saniyeler içinde ulaşmayı doğal karşılıyoruz.
Ama unutmamak lazım, o saniyelerin ardında, yüzyıllar süren bir sabır, merak ve birikimle ilerleyen insan zekasının hikayesi var…