Son yıllarda uluslararası siyaseti anlatırken en sık duyduğumuz kavramlardan biri "çok kutuplu dünya".
ABD hegemonyasının zayıfladığı, Batı merkezli düzenin çözülmeye başladığı ve yeni güç merkezlerinin sahneye çıktığı söyleniyor. BRICS, Şanghay İşbirliğiÖrgütü (ŞİÖ), küresel Güney, alternatiffinansal mekanizmalar... Tüm bu başlıklar, ilk bakışta köklü bir dönüşümün işaretleri gibi duruyor. Ancak şu soruyu sormadan geçmek mümkün değil: Gerçektenyeni bir dünya mı kuruluyor, yoksaeski düzen yeni bir dille mi pazarlanıyor?
Soğuk savaş sonrası dönemde kurulan tek kutuplu sistem, özellikle 2008 finans kriziyle ciddi bir meşruiyet kaybı yaşadı. ABD ve Avrupa'nın ekonomik üstünlüğü sarsıldı, onların finansal tercihlerinin yükü hepimizin sırtına bindi ve düzenin siyasi istikrarı tartışmalı hâle geldi.
Bu boşlukta Çin ekonomik gücüyle, Rusya askeri hamleleriyle, bölgesel aktörler ise diplomatik manevralarıyla alan açtı. Çok kutupluluk söylemi tam da bu zeminde güç kazandı. Fakat söylem ile gerçek arasındaki uçurum kapansa da mesafe hâlâ oldukça geniş.
Örneğin BRICS ülkeleri, küresel sisteminadaletsizliklerine itiraz ediyor;dolar merkezli finans düzeninealternatif arayışları dillendiriyor.Ancak kendi içlerinde derin çıkar çatışmalarıyaşayan, ortak bir siyasi vizyon üretmektezorlanan bir yapıdan söz ediyoruz. Çinile Hindistan arasındaki rekabet, Rusya'nıngüvenlik öncelikleri, Brezilya'nın Batı ilebağlarını koparmak istememesi bu sınırlarınen net göstergeleri. Çokluk var, amahenüz ortak bir "kutup" bilinci yok.
Benzer şekilde ŞİÖ, Batı'ya karşı bir denge unsuru olarak sunulsa da, daha çok güvenlik ve rejim istikrarı odaklı gevşekbir platform niteliğinde. Küresel normları yeniden yazan, uluslararası hukuka yön veren bir merkez olabilmiş değil. Yani Batı'nın kurduğu düzen eleştiriliyor, fakat yerine konulan şey henüz netleşmiş değil.
Asıl mesele belki de şu: Çok kutupluluk, güç dağılımındaki değişimi anlatıyor; ama değerler, kurallar ve kurumlar düzeyinde hâlâ eski düzenin izleri belirleyici. IMF, Dünya Bankası, BM GüvenlikKonseyi gibi yapılar yerli yerinde duruyor. Eleştiriliyorlar, ama etkisizleştirilemiyorlar. Bu da bize, geçiş sürecinin tamamlanmadığını gösteriyor.
Türkiye gibi orta ölçekli ama stratejik ülkeler açısından bu tablo hem risk hem fırsat barındırıyor. Çok kutuplu söylem, manevra alanını genişletiyor; ancak belirsizliği de artırıyor. Sabit bloklar yerine akışkanittifaklar dönemindeyiz. Güçlü olan kadar esnek olanın da kazandığı bir çağ bu.
Sonuç olarak, çok kutupluluk bugün için tam anlamıyla kurulmuş bir düzen değil; daha çok eski dünyanın çözülüşünü anlatan güçlü bir anlatı. Yeni düzenin nasıl olacağı ise hâlâ müzakere halinde.
Bence asıl soru şu: Dünya gerçekten çok kutuplu mu olacak yoksa birkaçgüçlü aktörün kendi alanlarını genişlettiğinispeten daha karmaşık birhiyerarşiye mi evrileceğiz? Bu sorunun cevabı, sadece güç dengelerinde değil, bu güçlerin nasıl bir dünya tahayyül ettiğiyle de belirlenecek.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.