Kültürel monarşinin en büyük travması olarak AK Parti
25.11.2025, Salı
Türkiye, uzun yıllar boyunca, nüfusçaküçük fakat sembolik, kudretçebüyük bir toplumsal zümrenin gölgesindeyaşadı. Bu zümre, kendisine tanıdığı imtiyazınköklerini tarihsel bir doğal hakka değil,kültürel bir kurgunun içine saklanmış keyfibir üstünlük tasarımına dayandırıyordu. Pierre Bourdieu'nün "arbitraireculturel" dediği olgu tam da bu noktadakarşımıza çıkar: Bir toplumsal kesimin kendiestetik, dilsel ve düşünsel tercihlerini, sankievrensel doğrularmış gibi dayatıp meşrulaştırması;böylece kültürün sınırlarını görünmezbir iktidar olarak kurması. Bu keyfilik,Türkiye'nin modernleşme hikâyesi boyuncasessiz, fakat son derece etkili bir toplumsalmühendislik olarak işledi.
Bu mühendisliğin dokusunu oluşturan şey ise "habitus"tur. Bourdieu'nün "habitus"la kastettiği, bireyin ve grubun dünyayı algılayışını, reflekslerini, beğeni ve yargılarını belirleyen derin kültürel tortudur; bir tür içe işlemiş hafıza. Türkiye'de bu habitus; İstanbul Türkçesinin steril kıvrımlarında konuşan, Batı referanslarını birer ontolojik hiyerarşi olarak kullanan, dini kamusal hayattan dışlamayı ve onun cahili olmayı modernliğin ölçüsü sayan bir merkezde kümelenmişti. Bu merkez, kendisini "aydın" olarak tanımlarken geri kalanları "halk" kategorisine sıkıştırıyordu. Fakat "halk" sözcüğünün onların ağzında bıraktığı tat, bir merhametten ziyade yerleşik birkültürel mesafenin, hatta aristokratikbir horgörünün pejoratif izlerini taşıyordu.
Derken Kasım 2002 geldi. Bundan 23 yıl önce tarihe gömüldü sanılan ama tohumdan filize dönüşen öz çatladı. Kültürel merkezin yıllarca görmezden geldiği, küçümsediği, şekillendirmeye çalıştığı kitleler; geçmişin bütün aşağılamalarını sessiz bir hafızaya dönüştürmüş ve o hafıza, sandığın içinden bir volkan gibi patlamıştı.
Bu çöküşün ardından gelen tepkilerin çoğu siyasal olmaktan çok psikolojik ve sosyolojik bir hüviyet taşıyordu. Örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diploma tartışması -yüzeyde bir belge meselesi gibi görünse de- aslında kültürel iktidarın kaybına karşı verilen sembolik bir refleks, bir tür "son mevzi" savunmasıydı. Bourdieu'nün "sembolik şiddet" dediği mekanizma burada görünür hâle gelir: Üstün konumda olduğunu varsayan grubun, kendi normunu evrenselleştirip diğerini eksik, yetersiz ve meşruiyetsiz hissettirmesi. Erdoğan'ınkişiliğinde tartışılan şey, aslında omerkezin kendi kaybolan üstünlüğüneduyduğu yasın kelimelere dökülmüşhâliydi.
Başörtüsü meselesi ise bu sembolik şiddetin en çıplak tezahürüdür. Yıllarca "Kamusal alanda görünmemeliler" denilen kadınların üniversiteden parlamentoya, bürokrasiden meslek hayatına kadar her yerde varlık göstermesi, sadece ideolojik bir gerilim yaratmadı; aynı zamanda o kültürel monarşinin en derin sütunlarını yerinden oynattı. Başörtülü, eğitimli ve özgüvenlikadın figürü; Batılılaşmış normları "doğal kültür" sayan merkezin bütün varsayımlarını kırıp geçiyordu. O beden artık itaat etmiyor, temsil ediyordu.
Ve tabii AK Parti seçmeni... Yıllarca "eğitimsiz", "kaba", "taşralı" diye küçümsenen bu kitlenin siyasetin merkezine oturması, aslında bir sınıfsal intikamdan çok daha fazlasıydı. Çünkü 2002'de yalnızca siyasal bir güç değişmedi; kültürün tekelikırıldı. Hiyerarşi tersyüz edildi. Meşruiyet merkezi yerinden oynadı ve yeniden tanımlandı.
Bugün hâlâ tartışılan pek çok mesele, bu kırılmanın artçı sarsıntılarıdır. Elit bir azınlık, kendi keyfi normlarının artık ülkenin "doğal kültürü" sayılmadığını kabullenmekte zorlanıyor. Türkiye'nin son 20 yılı, bu kültürel geçişin sancılarıyla doludur. Velhasıl, Bourdieu'nün uzun süre görünmez kalan sembolik şiddeti 2002'de görünür oldu. Ve o görünürlük, kültürel monarşininen büyük travmasına dönüştü. Bugün yaşadığımız birçok kriz, siyasi olmaktan çok sosyolojik bir ağıt gibidir: Yıkılan bir üstünlüğün, tarihten çekilen bir kültürel merkeziyetin ve artık tek bir sınıfa ait olmayan bir ülkenin doğum sancıları.
2002'nin sessiz devrimi işte bunu yaptı: Kültürel monarşinin tahtını salladı,sonra da sessizce devirdi.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.