Türkiye'nin son yıllarda enerji alanında kaydettiği ilerleme, herhangi bir teknik kapasite artışının çok ötesine geçti. Bugün altıncı sondaj gemisiningöreve başlamaya hazırlanması, aslında 2017'de atılan o tek tohumun olgunlaştığını gösteriyor. Bu hikâyeyi kronolojik olarak izlediğimizde, enerjide kendi kaderini kendisi tayin etmeye çalışan bir ülkenin iradesini ve bu iradeye yön veren siyasi vizyonu çok daha net seçiyoruz.
Her şey, Türkiye'nin artık dışarıdan kiralanan platformlarla, başkalarının dayattığı takvim ve maliyetlerle arama yapmayı reddetmesiyle başladı. O dönem Enerji Bakanlığı'nı yürüten Berat Albayrak, uzun yıllardır dillendirilen ama hiçbir hükümetin cesaret edemediği bir adımı atmıştı: Türkiye kendi sondaj ve sismik filosunukuracaktı. Fatih gemisinin alımı, bu stratejinin hem başlangıcı hem de sembolü oldu. Arkasından Yavuz ve Kanuni'nin eklenmesiyle üçlü omurga kuruldu; Oruç Reis ve BarbarosHayreddin Paşa ile veri üretiminde dışa bağımlılık fiilen sona erdi.
Bu filonun kurulması, o günlerde bazı çevrelerce hafife alınsa da, 2020'de Karadeniz'deki Sakarya Gaz Sahasıkeşfiyle hak ettiği karşılığı buldu. Türkiye tarihinde ilk defa kendi gemileriyle, kendi mühendisliğiyle büyük bir doğalgazrezervi keşfetti. Bu sadece enerjide değil, devlet kapasitesi açısından da eşik aşımıydı. Albayrak'ın "milli enerji" doktrini, eleştirilerin gölgesinde değil; sahada sondaj borularının, kabloların, derin deniz ekipmanlarının gösterdiği sonuçlarla doğrulandı.
Bugün altıncı geminin filoya ekleniyor oluşu, bu stratejinin sürdürülebilirliğini kanıtlıyor. Bu artık bir siyasi iddia değil; kurumsallaşmış, kendi ritmini bulan, teknik kadroları yetişmiş bir devlet politikası. Türkiye yalnız kendi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor; Akdeniz, Karadeniz ve gerekirseüçüncü ülkelerde eşzamanlı arama yapabilecek seviyeye geliyor. Bu, jeopolitiközerklik demek. Enerji güvenliğini başka ülkelerin iradesine bırakmamak demek.
Stratejik kazanımların etkisi çok boyutlu. Ekonomik açıdan bakarsak, dışa bağımlılığın azalması, uzun vadede fiyat istikrarına doğrudan katkı sunuyor. Sanayi için daha öngörülebilir bir enerji maliyeti demek bu.
Diplomatik açıdan bakıldığında ise Türkiye, artık enerji hatlarının geçtiği bir ülke olmanın ötesine geçiyor; enerjiyi arayan,bulan, işleyen ve hatta ihraç edebilecekbir aktör hâline geliyor. Bu durum, bölgesel ittifak ilişkilerini güçlendiren yeni bir rol yaratıyor. Berat Albayrak'ın bakanlığı döneminde atılan adımlar bugün yalnızca teknik bir başarı olarak değil, uzun vadeli stratejikvizyonun sonuçları olarak görülüyor. Eleştirildiği dönemlerde, "Bu gemilerne işe yarayacak?" diyenlerin aksine, Türkiye bugün altı gemilik filoyla Avrupa'da benzeri olmayan bir kapasiteye sahip. Üstelik bu kapasite, sadece arama değil, teknoloji üreten bir ekosisteme dönüşmüş durumda.
Geleceğe baktığımızda ise tablo daha da iddialı. Karadeniz'de ikinci faz çalışmalar, Akdeniz'de yeni potansiyel sahalar ve enerji ticaret merkezi olma hedefi, Türkiye'nin 2030 sonrası ekonomik modelinde enerjiyi ana taşıyıcı kolonlardan biri hâline getirebilir. Enerji maliyetlerindeki gerileme, ihracatçı sektörlerin rekabet gücünü artırabilir. Daha önemlisi, Türkiye artık kendi kaderiüzerinde daha fazla söz sahibi olanbir ülke olarak masada oturur.
Bu nedenle bugün altıncı geminin filoya katılması, yalnızca teknik bir açıklama değil. Bu, yıllar önce başlatılan bir stratejinin doğrulandığı, Türkiye'nin enerjide yeni bir eşiği daha geçtiği dönüm noktasıdır. Ve o stratejinin mimarı olarak Berat Albayrak'ın adı,bu büyük dönüşümün kronolojisindeözel bir yere sahip olmaya devamedecektir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.