Sosyal medyada gülen fotoğrafların ardında, "mutlu" filtrelere sıkıştırılmış hayatların altında, kimsenin duymadığı çığlıklar var.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nde öğrenci olan Sena Düzgün de o çığlıklardan birini attı: "Kimse nasılsın diye sormuyor."
Ama bu cümle, "beğeni"ler arasında kaybolup gitti.
Sena'nın Instagram'daki fotoğrafları, "yaşam dolu" bir genç kadın portresi çiziyordu.
Oysa o, ,yalnızlığın ağırlığına dayanamayarak hayatına son verdi.
Paylaşımlarındaki şiirler, karanlık temalı repost'lar, içini dökmek için attığı tweet'ler…
Hepsi birer yardım çığlığıydı. Ama biz, algoritmaların bize gösterdiği "mutluluk gösterisi"ne o kadar alıştık ki, gerçek acıyı göremez olduk.
Artık "nasılsın" diye sormuyoruz; soruşturmuyoruz. Cevabı duymak istemiyoruz çünkü. "İyiyim" denilsin, geçilsin istiyoruz.
Oysa Sena, tam da bu yüzden yazmıştı: "Yaşıyoruz ama yokuz... Ne çok öldük biraz yaşamak için.. Dalımda kuşlar var ölemiyorum..."
İddialara konu olan akademisyenin tam olarak rolü neydi bilemiyoruz, ama bir gerçek var:
Hepimiz, Sena'nın çevresindeki o sessizliğin bir parçası olduk.
Çünkü modern çağın en büyük paradoksu şu: Birbirimize hiç olmadığı kadar yakın, hiç olmadığı kadar uzak kaldık.
DM'ler, emojiler, hızlı yanıtlar… Hepsi, insanın içindeki boşluğu doldurmaya yetmiyor.
Peki Ne Yapabiliriz?
Soru sorun, ama samimiyetle. "Nasılsın" dedikten sonra durun. Cevabı bekleyin.
Sosyal medyadaki "mutluluk" gösterisine kanmayın. Biri "iyi" diyorsa, belki de "çığlık atıyorum" demek istiyordur.
Zayıflığı değil, dürüstlüğü kutlayın. "İyi değilim" diyebilen birini yargılamayın.
Profesyonel desteği normalleştirin. Üniversitelerin ruh sağlığı birimlerine, 182'ye, psikologlara yönlendirin.
Sena'nın ölümü, bize unuttuğumuz bir şeyi hatırlatsın: İnsan, yalnızca "beğeni"lerle yaşayamaz.
Bugün, gerçekten "nasılsın" diye sorduğunuz birisi olun. Belki de bir hayat kurtarırsınız.
Sahi nasılsın.,
Aslında iyi hiç iyi değilim....
Unutmayalım: "İyi olmak" zorunda değiliz. Ama birbirimize iyi gelebiliriz