Bu konuya dair daha önce yazdığım yazıda bazı noktalara dikkat çekmiştim. Konu oldukça önemli çünkü 2025 Aile Yılı kapsamında yapılan belki de her programda bu konuya değiniliyor. O nedenle son rakamlarla bu konuyu irdelemekte fayda var diye düşünüyorum.
Türkiye'nin nüfus tablosuna baktığımızda, rakamlar bir "sessiz alarm" çalıyor.
TÜİK açıkladı:
Nüfusumuz 85.980.654 (Ekim 2025). Dünyada 194 ülke arasında 18. Sıradayız.
Erkek nüfus % 50,02 ile 43 milyon 3 bin 770
Kadın nüfus %49,98 ile 42 milyon 976 bin 884
Rakamlar hâlâ yüksek görünebilir; sokaklar kalabalık, şehirler de dolu. Ama içteki tablo, geleceğe dair kaygıları artırıyor. Çünkü genç nüfus azalıyor, doğurganlık düşüyor, aileler küçülüyor ve toplum giderek yalnızlaşıyor.
***
Detaylara bakalım..
Gençler yani 15–24 yaş arası nüfus 12,7 milyon; toplam nüfusun yalnızca %14,8'i. 1950 de ise bu rakam yüzde 21. Böyle giderse 2060da %10'un altına düşecek. Dünya ortalaması ise %15,6.
Ve yaşlılarımız..65 yaş ve üzeri nüfus 9,48 milyon ile %11'e yükselmiş durumda. Projeksiyonlar bu oranın, 2040'ta %17,9'a, 2060'ta %27'ye ulaşacağını gösteriyor.
Özetle bu tablo, genç nüfusun dinamizminin azalacağını, giderek nüfusumuzun yaşlandığını gösteriyor.
Nüfusun kendini yenileme seviyesi olan 2,10.
Ülkemizde doğurganlık hızı 2001'de 2,38 iken, bugün 1,48'e düşmüş durumda. Doğum yapan annelerin ortalama yaşı 29,3
Bu rakamlar, toplumun sürdürülebilirliği açısından alarm veriyor. Yani nüfus kendini yenileyemiyor.
***
Gelelim yalnızlaşmaya…
Ortalama hane halkı büyüklüğü 2008'de 4, bugün ise 3,11'e gerilemiş durumda.
Tek kişilik hanelerin oranı ise 10 yıl içinde %14'ten %20'ye çıktı. Bu ne demek; her beş haneden biri, yalnız yaşayan bireylerden oluşuyor.
Geniş aileler azalıyor, çekirdek aileler ise küçülüyor. Bunların hepsinin temelinde aile kurumu zayıflaması yatıyor maalesef. Bununla birlikte de toplumsal dayanışma ve sosyal bağlar zayıflıyor.
Devletlerin yükselişi ve çöküşünü nüfus ve toplumsal yapı ile açıklıyor İbn Haldun… Durkheim, Sorokin gibi batılı sosyologlarda özellikle altını çiziyor: ailenin zayıflaması, toplumun zayıflaması anlamına geliyor. .
Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş da geçtiğimiz günlerde bu acı tabloyu açıkladığı başka rakamlarla teyit etti:
-Günümüzde hanelerin yüzde 57'sinde 18 yaş altı çocuk yok.
-TÜİK projeksiyonlarına göre, önümüzdeki 5 yılda ilkokul çağındaki çocuk sayısı 900 bin azalacak.
****
Artık ortada acı bir tablo var!
Yalnızlaşarak yaşlanıyoruz..
Nüfus artışı, çoğalma, kalabalık şehirler… Bunlar sadece görüntü. Perde arkasındaki Asıl mesele: aile kurumunun zayıflaması, toplumun kendini yenileyememesi. Onun için Başkan Erdoğan'ın "Felaketi yaşıyoruz" uyarısı, rakamların ve toplumsal göstergelerin bir tercümesi.
Peki ne olmalı?
Herkesin üzerine büyük görev düşüyor.
Devlet teşvikleri işin sadece maddi boyutu. Aileyi korumak zorundayız, aile olmak zorundayız.
Ortaya çıkardığı sorunlarla birlikte bu yaşananlara bulunacak mazeret oldukça fazla.
Ama eğer önlem alınmazsa gerçekten de felaket kapıda!