Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump…
Seveni azdır, sevmeyeni çok fazladır.
Sevmemek için tabii ki haklı gerekçelerimiz var; nedenlerini burada tek tek saymaya gerek yok.
Ama bir gerçek var: çivisi çıkmış dünyanın halini çok iyi okuyor.
İkinci Dünya Savaşı'nın galibi devletlerin oluşturduğu sistem artık çöktü.
Artık tek güçlünün onlar olmadığını fark ettiler; her ne kadar buna direnç gösterseler de durum ortada.
Yeni yükselen güçler dengeleri değiştirecek hamleler yaparken, Trump bu durumu en iyi okuyan liderlerden birisi.
Genel itibarıyla bakıldığında, sıra dışı çıkışları ve aldığı kararlarla gündeme gelen Trump, aslında çok sistematik bir şekilde ilerliyor.
Hepimiz biliyoruz ABD'nin sarsılmaz ortakları vardır: İngilizler ve Yahudiler.
Avrupa ülkeleri, müttefik gibi görünse de bir başka denklem yaratıyor.
Ukrayna ve Körfez ülkeleri gibi "dost görünümlü" ülkelerle de dostlar alışverişte görsün misali hep bir pazarlık var.
Ve tabii ki kolay lokma gördüğü ülkeler.
****.
Trump'ın yaptığı ilk açıklamalara bakıldığında, sanki bir elinde zeytin dalı, bir elinde güvercin—barışın elçisi—fotoğrafı çiziyor.
Hatta pek çok savaşı bitirdiğini bile iddia ediyor.
Ama perde arkasında, ABD için büyük ekonomik ve stratejik anlaşmalar yatıyor.
- Gümrük vergileri
- Ambargolar
- Silah satışları
- Operasyon tehdidi
Bu tabloda Trump'ın karşısındaki ülkeler, öyle "üçüncü dünya ülkesi" deyip geçilecek konumda değiller: Kimi yeraltı zenginlikleriyle (nadir toprak elementleri, değerli mineraller, petrol, doğal gaz, altın), kimi ileri teknolojiyle ve ekonomik güçle dünyanın dengelerini etkileyebiliyor.
Trump, çeşitli bahanelerle ek gümrük vergileri açıkladı; tam da Avrupa ülkelerinin Amerikan hegemonyasından kurtulmaya çalıştığı bir dönemde. Sonuç olarak Avrupa liderleri, istemedikleri hâlde Trump'ın masasına oturdu ve pek çok yeni anlaşmayla ABD'ye kazandırmaya devam ettiler.
Japonya ve Almanya, İkinci Dünya Savaşı'nın mağlup devletleriydi ama ağır sanayi ve teknolojide dünya deviydiler. Gümrük vergisi uygulamaları ve potansiyel savaş hedefi olabileceklerini gördüler ve yeni anlaşmalara imza atarak ABD ile ilişkilerini güçlendirdiler.
Ukrayna… Zelenski'nin, Beyaz Saray'dan kovulduğu günü hatırlayın. Ama Rusya karşısında direnemeyeceğini bildiği için, yeniden kapıyı çalmak zorunda kaldı. Trump, kırmadı,destek vereceğini söyledi; ama bir şartı vardı: nadir toprak elementleri gibi büyük bir pasta karşılığında…
İsrail'in İran'ı vurması en çok Trump'ın işine geldi; belki de plan baştan belliydi.İran'ın füze kapasitesi ve İsrail'in saldırı gücü tüm Körfez'e gösterildi. Sonuç: yeni anlaşmalar, yeni silah satışları ve trilyonlarca dolarlık anlaşmalar. Kazanan yine ABD.
Şimdiyse Venezuela gündemde: dünyanın en çok petrol rezervine sahip ülkesi. Geçmişte iç karışıklıklarla defalarca diz çöktürülmeye çalışıldı ama başarılı olunamadı. Bu işin sokak olayları siyesi desteklerle olmayacağını farkeden Trump bu kez narkoterör kartını kullandı. Yetmedi, Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro'yu "terörist" ilan ederek başına 50 milyon dolar ödül koydu. Ve ekledi: "İstersen görüşebiliriz, anlaşabiliriz." Trump'ın deyimiyle, kendi mahallesinde bu kadar altın ve petrol zengini bir ülke için, şartları varın siz düşünün—barış için.
Özetle: Trump ne kadar çılgın ve öngörülemez bir lider olsa da, iyi bir tüccar ve işadamı.
Kazanmayı biliyor.
Havuç-sopa değil, sıtma ölüm stratejini uyguluyor.
Yani ölümü gösterip sıtmaya razı ediyor…