Son günlerin ana başlıkları şöyle…
Akran zorbalığı.. Suça sürüklenenler.. Sanal kumar, yasadışı bahis.. Suç çeteleri…
Ve hemen hepsinde endişe uyandıran özne "Çocuklar"!
Neden mi? Sorusunun cevabı örneklerde aşikar. Haber bültenlerinde sıkça görüyoruz.
Bu yaşananlar karşısında ise hepimizin tepkisi, beklentisi net.
Cezasızlık algısı ortadan kaldırılmalı, insan hayatına kastedenler, çocuklarımızın geleceğine kastedenler en ağır şekilde cezalandırılmalı…
Kısaca "Devlet üzerine düşeni yapmalı".
****
Eskilerin bir sözü var: Her şeyi devletten beklememeli diye.
Bunu derken hukuksuzluk vs. demek istememişlerdir şüphesiz.
Vatandaş olarak, birey olarak, ebeveyn olarak üzerimize düşen sorumluluklar var.
Elimizi vicdanımıza, başımızı iki elimiz arasına koyup düşünelim.
Çocuklarımız "akran zorbalığı" uyguluyorsa, yasal/yasa dışı bahis oynuyorsa, uyuşturucu batağına düşürülmüşse, suça sürükleniyorsa, çetelerin ağına çekilmişse biz ailelerin suçu hiç mi yok?
Bu konularda Psikologların, Hukukçuların önemli tespit, uyarı ve tavsiyeler var.
İfade edeceklerim bir gazeteci gözüyle aklıma takılanlar.
İlk bahanemiz,
"Bunca koşuşturma içerisinde nasıl vakit ayıralım?"
Hatırlayalım.
Bir dönem GSM faturalarındaki görüşmeleri, saniyesi saniyesine tek tek fatura dökümünde inceler, hakkımızı arar, itiraz ederdik ücret iadesi için.
Kredi kartı ekstrelerini kuruşu kuruşuna inceler müşteri hizmetlerinin peşini bırakmazdık.
Peki şimdi?
Sadece ay sonu gelen tutarı ödemekle yetiniyoruz.
Artık ilkokul çağındaki bir çocuğun bile elinde telefon var.
Ve malumunuz 18 yaşından küçük her bireyin cep telefonu hatları ve banka hesapları ebeveynleri üzerine kayıtlı.
Kendimizin olanı geçtik, eğer çocuğumuz için bir kaygımız var ise: Takip etmeliyiz.
Hem de tek tek, kalem kalem.
Çocuğun verilen harçlıktan başka bir harcaması söz konusu oluyor, cebinde para var ise bunu ancak bu şekilde bireysel olarak takibini yaparak kaynağını tespit edebiliriz.
Çocuğunuz bildiğiniz insanların dışında yanlış birileri ile görüşüyor, yanlış ilişkiler kuruyorsa bunun da ancak cevabını bu yöntemle bulabiliriz.
Devlet üzerine düşeni elbette.
Ama önce biz yapacağız; ilgimizi, alakamızı üzerinden çekmeyeceğiz.
Hiç olmazsa günde bir saatimizi çocuklarımızla vakit geçirmeye, onların hayatını paylaşmaya adayalım.
***********
Yeni trend: Gurme Bükücüler
Gurmeler…
Sayıları her geçen gün artıyor.
Pek çoğu reklam karşılığı yapılan tavsiyeler olsa da sosyal medya fenomenleri katıldı aralarına.
"Gezelim görelim", "yiyelim içelim", "ne yiyelim ne içelim", diye yüzlerce sayfa var.
Bir de işletme sahipleri.
Sosyal medyadaki her 5 içerikten biri onların ilginç sunumlarına ait.
Dolu dolu tabaklar, iştah kabartan sunumlar, cafcaflı masalar menüler vs.
Pek çoğu gerçek porsiyonlarla örtüşmese, hayal kırıklığına uğratsa da, müşteri çekmeyi başarıyorlar.
Bu bir endüstri, pazarda önemli bir paya hakimler.
Ama şimdi onların ezeli rakipleri var.
Gurme bükücülere denk gelmişsinizdir muhakkak.
Bazıları çok ağır bir dil kullansa da başarıya ulaştılar. Sesleri gür çıkıyor ve destek de buluyorlar.
"Showman"lerden daha çok takipçi ediniyorlar.
Çünkü hatayı, hijyen eksikliğini, gramaj oyunlarını affetmiyorlar.
O yüzden yeni reklamlar mutfaktan ziyade sunum masasında çekiliyor, tabağı taşıran porsiyonlar minimal hale geliyor.
İyi de oldu. Birileri buna dur demeliydi.
Sıkılmıştık artık, mide bulandırıyordu bazen o görüntüler ne kadar lezzetli de olsa.
Gurme bükücüler devreye girdi ve şimdi herkes daha dikkatli.
Tezgahlarındaki kirden, kullandıkları yağdan, kollarındaki kıllara varıncaya kadar radara yakalanabilirler.
Ve sayın gurme bükücüler.
Tespitlerinizi elden ele ulaştırmak isteyen çok.
Ama küfür, argo vb sözler çok.
Yayınlarda, içeriklerde kullandığımız dile biraz daha özen göstermenizi rica edeceğiz.