İnternetin ilk yaygınlaşmaya başladığı yıllarda web üzerinden araştırma yapmak oldukça zahmetliydi.
Bir konu hakkında içerik bulmak için o bilgiyi barındıran siteyi önceden bilmeniz gerekiyordu.
Yani önce doğru siteyi bulmak şarttı…
Bu nedenle internet üzerinden bilgiye ulaşmak, bugünkü kadar pratik sayılmazdı.
Bazı siteler bir çeşit "telefon rehberi" gibi, hangi sitede hangi içerik var diye listeleme yapıyordu.
Ancak bu sitelerin ömrü uzun olmuyordu.
Ta ki 1998 yılının Ağustos ayında, Sun Microsystems'ın kurucu ortaklarından Andy Bechtolsheim, Larry Page ve Sergey Brin'e 100 bin dolarlık bir çek yazana kadar…
Çünkü o çekten kısa süre sonra, arama çubuğuna www.google.com yazarak artık siteleri değil, doğrudan aradığımız konuyu bulmaya başladık.
Bu o dönemde inanılmaz bir kolaylık, inanılmaz bir devrimdi. Bu pratik arama motoru internetin bugünkü şeklini almasına büyük bir katkı sağladı.
Dahası da oldu… Zamanla bilginin ana taşıyıcısı haline geldi.
Dünyanın açılış sayfasına dönüştü bile diyebiliriz.
Ama bunun bir yan etkisi de vardı. İnsanlar bilgiyi hafızalarında saklamak yerine, arama motorlarına güvenerek hafızalarına yüklememeye başladı.
Bu durum 2011'de "Google Etkisi" ya da "Dijital Amnezi" olarak kavramlaştırıldı.
Psikolog Betsy Sparrow ve ekibinin yaptığı çalışmada, insanların bilginin kendisini hatırlamaktan çok, bilginin nerede bulunacağını hatırlamaya meyilli oldukları ortaya kondu.
Artık arama motorları bilginin aracısı değil, bizzat bilginin kapısıydı .Ve o kapının sürekli açık tutulması gerekiyordu… Çünkü hafızanın yerini almaya başlamıştı.
Kimse bilgiyi saklama ihtiyacı duymuyor, ödünç alıp kullandıktan sonra tekrar yerine bırakıyordu.
Daha sonra bilginin kadim taşıyıcısı kitaplara olan ilgi azaldı. "Her türlü bilgiye internette ulaşılabilir" düşüncesiyle insanlar kitaplara sırt çevirmeye başladı.
Ne de olsa, dünyanın tüm kitaplarını cebinde taşıyabiliyordu insan!
Peki artık gerçekten kitap okumak gereksiz mi?
Mesela Amerika Birleşik Devletleri'nde keyfi okuma oranı dramatik şekilde düşmüş.
Financial Times'ta yer alan habere göre 2003 yılında günlük keyfi okuma yapan bireylerin oranı %28'ken, bu oran 2023'te %16'ya gerilemiş.
Araştırmacılar, bu düşüşün dijital kültür, sosyal medya ve azalan boş zaman gibi faktörlerle ilişkili olduğunu vurguluyor.
Bu çalışmayı Florida Üniversitesi ve University College London'dan araştırmacılar, ABD hükümetinin Amerikan Zaman Kullanım Anketi verilerini analiz ederek hazırlamışlar…
Ve ankete 236 bin kişi katılmış…
İşte Geldik Ke(s)kin Ayrım kısmına…
Yapay zekanın da hayatımıza dahil olması ile çalışma ve öğrenme alışkanlıkları da kökten değişiyor. Artık sadece bilgiyi taşımayı bıraktığımız yazılım ve donanımlara muhakeme yapmayı da devrediyoruz…
4 Ekim 2021'de Facebook / Meta (Instagram, WhatsApp dahil) 7 saat boyunca dünyada hizmet veremedi.
14 Aralık 2020 Google servisleri 45 dakika çöktü ve dijital bir kaos yaşandı.
Ne de olsa dünyada en çok kullanılan arama motoruydu. O gün birçok kullanıcının şimdinin X'i o zamanının Twitter'ina "İnternet çöktü, ne oldu?" benzeri tweetler attığını hatırlıyorum.
Oysaki sadece Google'da sorun vardı…
Bu platformlar bizi o kadar hazıra alıştırmışlardı ki, bu sorunu yaşayan kişiler başka bir internet tarayıcısını açıp internete bağlanmayı bile düşünmediler…
Çünkü, geri kalan internet tarayıcıları ve arama motorlarının hepsi çalışıyordu…
İnternet sistemi bir gün ciddi bir siber saldırı ya da başka bir nedenden global olarak çökebilir ve uzun süre gelmeyebilir…
O zaman bir bilgiye ulaşmak için yapacağımız ilk şey onu bizim için asırlardır taşıyan kadim dostlarımız kitaplara başvurmak olacak…
Kitaplarınızı bir yük gibi görüp "Artık her şey dijital ortamda var, fiziki ağırlık yapmaya gerek yok" savını ortaya atanlara kulak asmayın…
Çünkü dijital ortamda olan her şey sanal olarak var.
Kitaplar, evraklar, belgelere ise dokunabiliyorsunuz…
Ve zaman geçtikçe bu Ke(s)kin Ayrım daha da net ortaya çıkacak, anlaşılacak.
Dijital bir kıyamet ihtimali olsun ya da olmasın..
Kitaplar her zaman değerlidir.