"Dünyanın geri dönülmez bir şekilde değiştiği yıllar hangisi?" diye sorulsa 2010'lar derim…
Çünkü, algoritmaların devreye girip sistemi tamamen ele geçirdiği dönem tam olarak bu tarih aralığına tekabül ediyor!
Çünkü bir sinir ağı gibi çevremizi saran dijital sistem, artık kullanıcıların yalnızca ne yaptıklarını değil, ne yapacaklarını da tahmin edilebiliyor.
Hatta ve hatta bir adım daha ileri gidiyorum, anlık olarak neler düşündüğünü dahi biliyor!
Bu yeni gözetim biçimi, George Orwell'in "1984" romanındaki büyük biraderin aksine, görünmez ama her yerde olan bir sistem.
Dahası, insanlar bu gözetimi çoğu zaman kendi istekleriyle kabul ediyor.
Navigasyon uygulamalarına konum izni vermek ya da sosyal medya platformlarında davranışsal veriler paylaşmak, dijital çağın gündelik rutini haline geldi.
Ancak asıl dönüşüm, üretken yapay zekanın hayatımıza girmesiyle başladı.
Artık yalnızca veriler değil, düşünceler, niyetler ve hatta duygular da analiz ediliyor.
Yapay zeka sistemleri insanların fikirlerini, korkularını, planlarını yazılı biçimde paylaşıyor.
Bu da dijital gözetimin kapsamını başka bir boyuta taşıyor.
Çünkü, İnsan zihninin içi de bir veri setine dönüşüyor.
Yapay zeka çağında en sık karşılaştığımız ikilemlerden biri şu;
Kolaylık mı tercih edilecek, mahremiyet mi korunacak?
Bu soru yalnızca bireyler için değil, devletler, medya kuruluşları ve teknoloji şirketleri için de kritik bir eşikte...
Evet… Üretken yapay zeka araçları günlük yaşamı ve iş hayatını kolaylaştırıyor.
Ancak bu kolaylık, ciddi bir bedel karşılığında sunuluyor o da veri paylaşımı.
Kullanıcıların yazdığı her cümle, aradığı her bilgi, talep ettiği her özet, sistemlerin gelişimini besleyen bir girdi haline geliyor.
Bu noktada ise etik hakkında bir soru sorulması gerekiyor…
Kullanıcının verdiği bu içerikler gerçekten anonim mi, yoksa sistem onları daha sonra tanımlamak üzere mi saklıyor?
Üstelik yapay zeka sistemlerinin şeffaflıkla ilgili ciddi eksikleri var!..
Algoritmaların nasıl çalıştığı,
hangi verileri neden öne çıkardığı,
hangi içerikleri bastırdığı çoğu zaman ticari sır kapsamında gizli tutuluyor!
Burada ise karşımıza çok daha ciddi bir soru çıkıyor;
Algoritmaların karar mekanizmalarını bilmeden, onlara güvenebilir miyiz?
Yapay zekanın gündelik hayatımıza hızla nüfuz etmesi, dijital gözetimi yalnızca teknolojik değil, toplumsal bir meseleye dönüştürdü…
Tabii bu aynı zamanda bireysel bir mesele!
Çünkü yalnızca davranışlarımız değil,
düşünce kalıplarımız, duygularımız ve zihinsel reflekslerimiz de veri haline geliyor!
Bu da yeni bir çağın kapılarını aralıyor 'Gözetlenen zihinler çağı!'
Dolayısıyla mesele sadece teknolojiyle ilgili değil…
Aynı zamanda bir farkındalık ve direnç meselesi.
Kullanıcılar, dijital konfor karşılığında nelerden vazgeçtiklerini, hangi izleri geride bıraktıklarını sorgulamalı.
Aksi takdirde, dijital kolaylıkların büyüsüne kapılırken gözetlendiğimizi unutan bir topluma dönüşme riskiyle karşı karşıyayız…
Ve belki de en önemlisi zihnimizi, sadece kendi kontrolümüzde tutmak, çağın en büyük özgürlük mücadelesi olacak.