Bugün, ABD başta olmak üzere, dünyanın önde gelen pek çok ekonomisi eğer pek çok makro ekonomik sorunla, pek çok yapısal meseleyle, bankacılık sektörlerinde ağır travmalarla boğuşmalarının, en az 10 yıldır sosyo-ekonomik bedel ödemelerinin en ağır sorumluluğu; Soğuk Savaş döneminin bitimiyle sahne alan 'neo-liberal' kanadın ve temsilcilerinin dünya ekonomisine pohpohlayarak pazarladıkları, adeta empoze ettikleri 'abartılmış' piyasa ekonomisi modelidir. Bumodel, finansal sistemlereel sektör arasındaki'kârlılık' dengesini neredeyse7'ye 1 boyutundatahrip etmesi yetmezmişgibi; daha da vahim olan yönüyle,önde gelen ekonomilerde 'imalat sanayisi'ndençekilmeyi, hizmetler sektörüneağırlık verilmesini bile tavsiyeedebilmiştir. Uluslararası Para Fonu'nun ana omurgasına, beynine de hâkim olan bu anlayışın dayattığı programlar ise, Latin Amerika başta olmak üzere, pek çok ülkeyi daha da büyük bir felakete sürükledi.
Türkiye, neo-liberal politikaların sakat, tehlikeli yönlerini tespit ederek, kendine 2007'den itibaren kamunun 'denetleyici- düzenleyici' rolünü yeniden güçlendiren yeni bir rota oluşturdu ve bu yeni rotasayesinde, 2008 küresel finans krizindeIMF ile yeniden masaya oturmadan,küresel finans krizinin etkilerini yönettiğigibi, artık IMF'nin kaynak talepettiği bir ekonomiye kavuştu. Bugün, Türkiye Ekonomisi, reel sektörün finansmanına yönelik KGF gibi yeni modeller oluşturuyor ise, küresel finans krizinde 6 mega projeye imza atabiliyor ise, terör odaklarına içeride ve dışarıda tarihi bir bedel ödettiriyor ise, savunma alanında tarihi bir 'yerli- milli' atılımı yürütüyor ise; ana gerekçesi'itibarsız' neo-liberal politikaları 10yıl önce arkamızda bırakmış olmamızdır. Bu nedenle, Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığı adına büyük mesafe kat ettiğimiz bu dönemde, 'itibarsız' neo-liberallerinhezeyanlarına, yaygaralarına hâlâkulak verenlere 'veda edin' çağrısındabulunuyorum.
Türkiye Ekonomisi'ne yönelik 'alçaklık' düzeyindeki yorum ve algı operasyonlarına inat, Türk iş dünyası ve hane halkı Türkiye Ekonomisi'ne yönelik inancını güçlü şekilde ortaya koyuyor. 'Ekonominin yarısı psikolojidir' gerçeğinden hareketle, Optimar araştırma şirketinin 26 ilde 1508 katılımcı ile gerçekleştirdiği çalışma, Türk halkının yüzde32.7'sinin 2023'te Türkiye'nin dünyanınen güçlü 10 ülkesinden birisi olacağına,yüzde 25.3'ü bölgesinin veİslam dünyasının en güçlü devleti olacağınainandığını gösteriyor. Halkımızın yüzde 28.5'i ise Türkiye'nin 2023'te dünyanın en büyük 16'ncı ekonomisi olarak yoluna devam edeceğini beklediğini ifade etmekte. 'Türkiye bugünden daha kötü olur' diyenlerin oranı sadece yüzde 1.1. Reel sektör, yurtiçiekonomi aktörleri, hatta yabancı sermayeZeytin Dalı Harekâtı'nın gerekliliğineve Ordumuzun başarısına olaninançlarını çok net ortaya koyarken;artık, 'neo-liberal' görüşü toprağa gömmekzamanıdır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.