Hep öyle olur...
Sembolik otorite, fiziksel otoriteden çok önce çözülür...
Bazen dev posterler her binanın üzerinden sarkıyor, anıtlar duruyor, hediyelik eşyalar hala rejim sembolleriyle dolu diye "her şey yerli yerinde" sanırsınız...
Oysa aldıran kalmamış ve
sembolik temaşa kültürü zorlanmaya başlamıştır...
İşin fenası, artık bütün semboller fiziksel otoritenin zulmünü hatırlatmaktadır.
Anlayacağınız...
Mukadder olanın ufku kitlelerin ruhunu sarmışsa bir kere, geri dönüş
yoktur.
***
İşte bu yüzden...
Şimdi
Baba ve Oğul Esad'ın posterlerinin ağır ağır ( belki buna "tadını
çıkarta çıkarta" demek yanlış olmaz ) yırtılmasına
şahit oluyoruz...
Beşar'ın halkı (aslında memurlarını ) kucaklıyor gibi kolları açık yapılmış heykelleri tepe taklak halde...
***
Şimdi başa dönelim...
Baba ( Hafız) Esad'ın 1971'de Baas içinde bir darbeyle iktidara geldiği 1971'den bu yana süren 53 yıllık rejim meşruiyet arayışını üç unsur üzerine kurmuştu.
Birincisi...
Nusayri azınlık ve Esad ailesinin akrabalarına dayalı müreffeh ve muktedir bürokrasi...
İkincisi...
Sembolik tapınma kültü...
O kadar ki, halkın rüyalarında bile yalnızca Esad vardı. ( Lisa Weeden'in 1999'da yayımlanan "Politics, Rhetoric, Symbols in Contemporary Syria" adlı tanınmış çalışması bu bakımdan sarsıcıdır.)
Bizim yerli Baasçılarımız bir türlü anlamak istemediler ama böyle bir durumda Suriye'de "
milli birlik" oluşamazdı; nitekim oluşmadı...X X X
Üçüncü unsur ne?
Rejimin ve kamusal alanın militarizasyonu...
Bunun bir ayağı doğrudan maaşlı ordu mensubunu çoğaltmaktı: 1970'de 80 bin olan asker sayısı 20 yıl içinde (dikkatli okuyun!) 430 bini bulmuştu.
Diğer ayağı ordu dışında yeni güvenlik kurumları oluşturmak ve çok sayıda insanı istihdam ederek, sınıfsal düzeni "
silahlılar" ve "
silahsızlar" haline sokmaktı...
Eh, bu durumda
2011 sonrası olanlara şaşmamak gerek, değil mi?
***
Normaldir, herkes halının üzerindekileri yazıp yorumlayacak bugünlerde...
Ama istiyorum ki, biraz da halının dokusuna ve altında yatan tarihe bakalım...
Esas "ibretler" orada çünkü...
***
NOT DEFTERİ
Avrupalı insanın bedeninde biriken her gram yağ, bu zavallı göçmenlerin gözyaşı ve kanından emilmiştir. (MEHMET EROĞLU / Kusma Kulübü)