Öyle bir dünya ki bu...
Cila, boyadan kalın...
Öyle bir dünya ki...
"Çokbilmişlik" hâlimiz bilgimizden daha çok prim yapıyor.
Birbirinden lacivert laflarla saklıyoruz ama arzular şelale...
Sevgiyi göklere çıkartıyoruz; seven ve sevilen olmak çok güzel ama
"sevme biçimleri"miz ne seveni ne de sevileni mutlu ediyor.
Neşeye ihtiyacımız var,
"ilahi kıvılcım" olan sevince ihtiyacımız var, lakin elimizde kala kala kuru gürültülü eğlenceler kaldı.
Gündüzlerimiz
"çalışma" adı verilen ve irademizle bağını çoktan koparmış köleliğin elinde, gecelerimiz uykusuzluk ve uyku hapları arasında yorgun...
***
Ve durmadan
KONUŞUYORUZ..
Onunla bununla...
Yakınlarımızla, rastgele karşımıza çıkanlarla...
Sevdiklerimizle...
Sevmediklerimizle...
Durmadan laflıyoruz.
Peki ya
"iç ses"imiz?
Bütün sesler sussa ve yalnızca o konuşsa...
Buna tahammül edebilir miydik?
***
İç sesimiz...
Biziz o...
Saklı, gizli...
Çoğu zaman vesveseli...
Ama yine de çok
"hakiki", düz, süssüz püssüz...
Yanlışta mı?
Bazen fena hâlde...
İçten içe kendimizi hırpalayacak kadar...
Doğruda mı?
Eh, neler neler bilip de kendi kendine söyleniyor...
Konuştuğunda nerelere dokunuyor da dışa sunduğumuz gevezeliğimiz ona örtü oluyor...
***
Zeynep Merdan, Muhit'in Aralık sayısındaki ürpertici yazısı
"İç Sesini Ver Bana"ya şöyle başlıyor: "İç ses, varoluşumuzun ritmi ve gizli ahengi....
Fakat iç sesimiz var mı? Bazı insanların iç sesi yok. Bu yüzden dostu yok. Muhabbeti, aşkı, maşuku yok. Duası, Tanrısı, tefekkürü yok."
Tutkulu ve çağıran bir başlangıç bu...
Fakat kuşkulu da...
Nitekim Zeynep de birden durup soruyor:
"İç ses nerededir? Kalbin fısıltılarından mı, zihnin vesveselerinden mi yoksa gevezeliklerinden mi yahut vicdanın sessiz rehberliğinden mi doğar?"
Bana sorarsanız...
Çok zamandır, dışarısı gibi içimizdeki uğultu da çok yüksek...
Kalbin fısıltıları işitiliyor mu? Zor, çünkü modern zamanlar onu da psikoterapistlere uygun biçimde
"paket"ledi...
***
Gelelim kritik soruya...
Sevdiğimiz "iç ses"imizi de öğrenmeyi hak ediyor mu?
Kesinlikle!
Fakat ya işitince telaşa düşer, zihni karışır, kalbi solarsa?