Münih Güvenlik Konferansı (MSC) 2025 Raporu'nda ilginç başlıklar vardı. Rapor, Batılı kamuoylarında "Türkiye'yi müttefik / dost olarak görenlerin oranı"nın ciddi şekilde arttığını ilan ediyordu dünyaya. İngiltere'de 2023'te %38 olan "Türkiye müttefik" görenler oranı 2024'te %47'ye çıktı. Almanya'da medya bir dönem Türkiye'ye saldırıyı adet haline getirdi.
Manşetlerde Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı zirveye çıkarıldı. Siyonist medyanın bu algı çalışmasına rağmen Almanya'da Türkiye'yi tehdit olarak görenlerin oranı düşerken, "dost / müttefik" olarak görenlerin oranı hızla yükseliyordu. İtalya ve Fransa'da da yine Türkiye'ye yönelik tehdit algısında azalma, müttefik algısında artış vardı.
Yeni Dünya düzenindeki "Çok kutupluluk", Rusya- Ukrayna savaşı, Batı'nın güvenlik algısındaki değişim gibi küresel konjonktürün farklı yöne gittiği güvenlik algısından besleniyor. Mart 2025'te Cumhurbaşkanı Erdoğan bu güvenlik algısı değişikliği üzerinden tüm dünyaya net bir mesaj verdi;
Türkiye'nin hak ettiği şekilde yer almadığı bir Avrupa'nın küresel aktör olarak varlığını sürdürmesinin giderek imkansız hale geldiğini belirterek, "Açık söylemek gerekirse, Türkiyesiz bir Avrupa güvenliği düşünülemez." dedi. Bu sözler boşuna sarf edilmedi. Rusya–Ukrayna savaşı, Avrupa'nın savunma ihtiyaçlarını ve güvenlik politikalarını derinden sıfırladı. Birçok Avrupa ülkesi bu savaş sayesinde aslında bir orduları dahi olmadığını silahlarının hurdaya döndüğünü gördü ve hatırladı. Buna AB lideri Almanya da dahildi.
Düne kadar ABD'ye güveniyorlardı. Ancak derin Amerika'nın aslında AB düşmanı olduğunu daha yeni anladılar. Kendilerini savunma konusunda çıplak ve yalnız hissettiler. Üstelik Ukrayna'yı işgal eden Rusya lideri Putin "Avrupa savaş istiyorsa biz hazırız" diyerek sopa gösteriyordu.
Hepsini Rusya işgali korkusu sardı. Paranoyak hale gelip öyle ileri gittiler ki, Almanya Federal Sivil Koruma ve Afet Yardımı Ofisi, dünya koşullarının yeni tehditleri gündeme getirdiğini belirterek "Savaşa hazır olun, 30 günlük gıda stoğu yapın" diye çağrılar yapma noktasına geldi.
Sabotaj ve saldırılara karşı halkın eğitilmesini bile istedi. Fransa Genelkurmay Başkanı Fabien Mandon tarih bile verdi. Rusya'nın 2030'a kadar Batı ile bir çatışmaya hazırlandığını ilan edince ülke karıştı. "Çocuklarımızı kaybetmeyi göze alamayız" diye haykırınca yerden yere vuruldu. Fransa Genelkurmay Başkanı tüm eleştirilere rağmen "Sözlerimin arkasındayım" diyerek savaşın yakın olduğunu tekrarladı. Cumhurbaşkanı Macron hemen, gençlere yönelik gönüllü askerlik programını devreye alınmasını istedi.
Bu korku, panik ve zemin, Türkiye'nin coğrafi konumu, askeri kapasitesi ve jeopolitik manevra kabiliyetiyle Avrupa'da "Oyun değiştirici" bir aktör olarak yeniden değerlendirilmesine yol açtı. Son savaşta Rusya'nın agresif tavrı ve ABD'nin Avrupa'ya askeri/stratejik desteğinin değişkenliği, Avrupa'nın güvenlik mimarisini yeniden düşünmesi gerektiğini ortaya çıkardı. Bu bağlamda, coğrafi konumu, güçlü ordusu ve savunma sanayisiyle Türkiye, "Eylemsel güvenlik ortağı" olarak öne çıkıyor.
Avrupa'daki Polonya gibi bazı devletler, Türkiye ile işbirliğini stratejik bir seçenek olarak görüyor. Batılı askeri ve siyasi stratejistler son dönemde, Türkiye'nin askeri potansiyelini Avrupa'nın savunma/bölgesel istikrar hatlarına entegre edilmesini sürekli haykırır hale geldi.
ABD derin devleti Almanya ve Fransa'yı AB liderliğinden devirip yerine Polonya'yı getirmek istiyor. Bu uğurda nice dolaplar çeviriyor. İşte o Polonya'nın Başbakanı Donald Tusk 2025 Mart ayında yaptığı Ankara ziyaretinde: Türkiye'nin hem NATO'da hem Avrupa güvenliğinde kilit rolü olduğunu dünyaya ilan etti.
Almanya Şansölyesi Friedrich Merz'in , Ekim 2025'te Ankara ziyaretinde: "Biz Avrupa'nın güvenliği açısından stratejik ortaklığı derinleştirmesi gerektiğini düşünüyoruz ve Türkiye hariç tutulamaz" demesi boşuna değil. Yıllardır bu sütunlarda "Hem ABD hem de Avrupa Türkiye'ye muhtaç hale gelecek" diye yazıyoruz. Amerika'da Yahudi düşünce kuruluşunun yayın organı var. Adı Foreign Affairs. Finlandiya Cumhurbaşkanı Aleksander Stubb o dergiye bir makale yazdı birkaç gün önce. Ve o da tüm dünyaya ilginç bir uyarıda bulundu. Bizde iç politikaya kitlenenler pek görmedi o uyarıyı.
Aleksander Stubb "Ankara gibi yükselen güçler, oyunun kurallarını değiştiriyor. Türkiye olmadan YENİ DÜNYA DÜZENİ KURULAMAZ" diye çığlık atıyordu. Yeni Dünya Düzeni, Türkiyesiz asla kurulamayacak. O masadaki birkaç devletten biri de biz olacağız.