Üniversite yıllarımızda inanılmaz dayatmalarla karşı karşıya kaldık.
Hostes ve veya yumurta demek gericilikti.
Bunların yerine "Gök götürü konuksal avrat" ve "Tavuksal fırlangaç" demek ilericilikti.
İmtihana girdiğimizde imkan yerine bol bol "Olanak" veya ihtimal yerine "Olasılık" kelimelerini kullanırsan sınıfı geçtiğin çok ders olurdu. İsterse sorulara yanlış cevap ver.
Tabii bir konu daha vardı.
"İnsan maymundan türemiştir" zevzekliğine inanmıyorsan hemen "Yobaz" yaftasını yapıştırırlardı.
Hiç unutmuyorum İstanbul Üniversitesi'nde ömrünü başörtüsü ile mücadeleye ayıran ve ikna odaları kuran, CHP'den de milletvekili seçilen bir kadın Profesörümüz vardı.
Bir gün bizi yan sınıfla münazaraya soktu. Genelde çoğunluk allandırıp pullandırarak "Bizim dedelerimiz maymun" diyordu. CHP'li meşhur kadın Profesörümüz de gururla onlara bakıp alkışlıyordu.
Dayanamadım söz aldım.
Ayağa kalkıp "Hayvanat bahçesine gittiğimde gördüğüm şu; Maymun elini kıçına sokup sonra ağzına atıyor. Böyle bir yaratık benim dedem olamaz" dedim. Büyük uğultu koptu. Kadın profesörümüz bana sert bakıp "Seni gerici" diyen bakışlar fırlatıp, o öfkeyle münazarayı sona erdirdi.
Mart 1970'de Babıali'de Sabah gazetesinde Ahmet İnanç imzasıyla yayınlanan bir makalede ilginç tespitler vardı; "Halk Partisi Hükümeti zamanında sanatkar adı verilerek birçok yerlere ve hele TRT'ye sokulmuş olan kimselerin iğrenç sesleri 1 Mart Salı günü sabahı da minibüs radyosunda kulaklarımızı tırmaladı. (Adem babamız bir orangaton azmanıdır...) gibi söylemekten ve yazmaktan haya duyduğumuz daha nice sesler." diye.
Devletin kanalından bile Halk Partisi zihniyetiyle bu dayatılıyordu.
TBMM'de 15 Temmuz Darbe Girişimini Soruşturma Komisyonu bir rapor hazırladı. O raporda aynen şöyle yazıyordu;
"1971 yılında Vehbi Koç'un evinde bir toplantı düzenlendiği ve bu toplantıya Fetullah Gülen, Vehbi Koç, dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür ve aralarında TSK mensubu olan önemli isimlerin katıldığı iddia edilmiştir.
MİT ile ilişkili olduğu düşünülen Yaşar Tunagür Edirne'deki vaizliği sırasında Gülen'le tanışıp derin bir dostluk kurmuş ve Gülen'i himayesine almıştır.
1970'li yıllarda Fetullah Gülen'in Komünizmle Mücadele Derneği üzerinden ABD istihbaratı ile birlikte hareket eden MİT'e angaje edildiği ve Gülen örgütlenmesinin ABD-MİT iş birliği ile kurdurulduğu iddia edilmekte ve söz konusu toplantı bu iddianın en kuvvetli delillerinden biri olarak değerlendirilmektedir." Burada en önemli figür Yaşar Tunagör'dü.
Lise mezunu ve Kadastro memuruyken, CHP genel sekreteri Mason Kasım Gülek, derin bağlantıları nedeniyle bir anda onu Diyanetin tepesine getirivermişti.
Hem ABD hem de Suudi petrol şirketi Aramco ile muazzam ilişkileri vardı. Ahmet İnanç da 1970'te, FETÖ'yü yücelten Yaşar Tunagör'ü Sabah gazetesinde bakın nasıl anlatıyor ve uyarıyordu;
"Diyanet İşleri mes'ulleri dini bozmak için piyasaya sürülen kitapları görmüyor mu? Radyolardaki İslam düşmanlığını işitmiyor mu? Diyanet işleri İslamiyet'in yıkılmasına, iman dolu kalplere hançer saplanmasına karşı hep böyle seyirci mi kalacak? Diyanet İşlerinin görevi, yalnız siyasi amaçlarla Kur'an kurslarını kapatmak mıdır?
Din adamlarının yerlerini, sebepsiz değiştirmek midir?
Şahsi çıkarları için tercüme edilen sapık, bozuk din kitaplarının satışlarına alet olmak istemeyen dürüst din adamlarını, büyük şehirlerden uzaklaştırıp; adi, aşağı propagandalara bulaşan kirli kimseleri kürsülere çıkarmak mıdır?.
Diyanet İşleri ikinci Başkanının kadın tüccarlığı yaptığı, sahte evrak hazırlayarak devlet ricalini aldattığı, Suudi Arabistan'dan para alarak dine ve millete zararlı çalışmalarda bulunduğu, her vilayette din adamlarından bir ispiyon şebekesi kurarak, emellerine alet olamayan masum din görevlilerini ezdiği, en yüksek makamlarca tahkik konusu olduğunu gazetelerde okuyarak yerin dibine geçmekteyiz.
Din adamlarının şerefi nerede, din simsarlarını zilleti ve zararı nerede?" Taa 1970'lerde CHP sayesinde FETÖ'yü parlatan Yaşar Tunagör'ü ihbar eden, terör örgütünün gelmekte olduğunu haykıran müthiş bir yazıydı bu. Ancak kimse dokunamadı. Adamlar böyle geliyor, dışarıdan din adamlarını bile tayin ederek inançları bozuyorlar, Profesörlerle Maymun edebiyatı yapıp içeriden çökertmeye çalışıyorlardı.
Bugün İslam dünyasının bu şekilde paramparça olup, bir araya gelememesinin en büyük nedeni, içeride devşirilip, makam verilen bozuk din adamları ve aydın görünen Proflardır. 100 yıllık planlı çalışmanın bedelini ödemektedir İslam Coğrafyası.