BAŞKAN
Erdoğan ABD'ye sopayla gitti. NewYork'ta o sopayla bir açıklama yaptı.
Altını çizerek hem de. "Binlerce canımıza ve yüz milyarlarca dolar kaynağımıza mal olan huzur ve kardeşliğimizi hedef alan terörle mücadele en önemli önceliklerimizden biri. Ne sınırlarımız içinde ne bölgemizde teröre tahammülümüz yok. Bu hedefimiz adım adım gerçeğe dönüşmektedir" dedi.
Açıklamanın Trump'la yapılacak görüşmeden önce dile getirilmesi önemliydi. Başkan Erdoğan'ın masaya getireceği önceliklerden birinin terör olduğunun işaretiydi. Suriye'deki PKK'nın lağvedilmesi için bastıracağının ipuçlarını veriyordu.
Devlet Bahçeli, Başkan Erdoğan yola çıkarken ilginç bir açıklama yaptı. "Türkiye, Çin ve Rusya ekseninde yer almalı" çağrısıydı bu. Devlet aklının ne kadar güzel çalıştığının işaretlerini taşıyordu.
Trump ile masaya oturacak Türkiye Cumhurbaşkanı'nın elini güçlendirecek bir mesajdı. O masada kora kor pazarlıklar yapılıyordu. Tabii ki elinin güçlü olması gerekiyordu. Devlet Bahçeli, Erdoğan'ın eline "Çin-Rusya" sopasını vererek Trump karşısında 1-0 önde girmesini sağladı. Ancak ABD de boş durmadı.
Devlet Bahçeli'nin açıklamasından saatler sonra Suriye'de PKK'yı bazı bölgelere havan topları ile saldırttı.
Karşılıklı mesajlar gidiyor, geliyordu. Ancak artık geçmiş dönemin pısırık Türkiye'si yoktu.
Bırakın mesaj vermeyi, Amerika'dan gelen bir mektupla veya bir gazetede atılan manşetle masanın altına giren veya darbeyle indirilenlerle yönetildik hep. Şimdi Türkiye daha yola çıkmadan diş gösteriyor.
"Suriye artık benim.
PKK paçavranızın atın artık çöpe" diye bastırıyor.
Türkiye'nin artık dik duran ve istediğini alan bir ülke haline gelmesi en çok Siyonistleri ve onun başkenti Tel-Aviv'i delirtiyor. Kolay değil, ülkemizde istedikleri gibi at koşturuyorlardı. Savaş uçakları hava sahamızda elini kolunu sallayarak dolaşıyor, generallerimiz ağlama duvarında poz veriyor, İsrail ile savunma anlaşmaları yapıyorlardı.
Bu teslimiyete karşı çıkan oldu mu MOSSAD hemen köpeği CIA'ya emrediyor, bu ülkede darbeler yapılıyordu.
Osmanlı'yı bu şekilde içeriden kullanışlı paşaları ile yıkmışlardı.
Emekli General Mustafa Turan "Bir generalin 31 Mart Anıları" adlı kitabında aynen şunlar yazıyordu; "31 Mart'ı hazırlayanlar Yahudilerdir. Ölmüş olsalar bile Osmanlı İmparatorluğu Yahudiler tarafından yıkılmıştır." Günümüze geldiğimizde İsrailli Asalel "Osmanlı'yı yıktık.
Şimdi de Türkiye'nin Kürtler tarafından parçalanabileceği bir sistemde Kürdistan ile Ermenistan, Büyük İsrail hedefinin ara aparatlarıdır." diyor.
Türkiye Ermenistan'ı tepe taklak edip Ankara'nın kapısına getirdi. Suriye'de Esad'ı halledip gücü eline aldı. Büyük İsrail hedeflerinin canına ot tıkayan tek lider tüm dünyada Erdoğan'dan başkası değildir. 15 Temmuz, Türkiye'yi parçalara ayırıp, Büyük İsrail hedefine vardıracak bir numaralı darbe girişimiydi. Orada bile en büyük kaybeden İsrail'dir. Suriye üzerinden Ortadoğu gaz ve petrollerini taşıyarak Avrupa'yı kucağına oturtmak ve bağımlı hale gelmesini sağlamak amacıyla bugün İsrail hala Şam'a saldırmakta ve karşısında Türkiye'yi bulmaktadır.
Her kirli oyununu, asla gerçekleşmeyecek hayallerini balyozla yıkan tek güç Ankara'dır. O yüzden son günlerde "Bizim için en büyük tehdit Türkiye" demeye başladılar. Çünkü o silahı ellerinden almaya hazırlanan ve Avrupa'yı enerji bağımlısı haline getirmeye başlayan bir Türkiye var artık. İsrail gazetelerinde 2003'e kadar "Yahudilerin iki devleti var. Büyük olanı Türkiye, küçüğü ise İsrail" diye yazılar çıkıyordu. Erdoğan iktidarında o gazeteler onlara yutturuldu.
ABD'nin eski Dışişleri bakanı Henry Kissinger "ABD dış politikası büyük İsrail hedefine kilitlidir" diyordu. O yılların hedeflerini bitirmek için şimdi o ABD'de "PKK'yı Suriye'de ya lağvedersiniz ya da ben tepelerine binerek Büyük İsrail uşaklıklarına son veririm" diyor. Başkan Bush, yıllar önce kendisini ziyarete gelen Başbakan Demirel'in önüne Güneydoğu haritası koyup, şehirlerin etnik nüfusunu sayıyor ve "Ne işiniz var buralarda" diyordu. Demirel'in gıkı çıkmıyordu. Otele döndüklerinde görüşmeye katılan milletvekili Lütfi Akdoğan "Sayın Demirel, neden masaya yumruğu vurmadınız" diyordu.
"Demirel de "Lütfiii Lütfi... Amerika'dan korkmuyorsan gel sen yönet bu memleketi" cevabını veriyordu.
Bu olayı vefatından önce bizzat Lütfi Akdoğan'ın ağzından dinlemiştim. Amerika'dan korkmak demek, Büyük İsrail hedefine kilitlenmiş Amerikan dış politikasına, dolayısıyla Tel Aviv'e teslim olmaktı demekti.
Şimdi daha yola çıkmadan sopalar gösterilmeye başlanıyor, kora kor, "Önce Türkiye" denen pazarlıklar yapılıyor.
Daha da ötesi İsrail'in tüm planlarına, tasmalı köpeğe çevirdiği Amerika'dan adeta beyzbol sopası indiriyor.
Geçmişi bilen biri olarak bu günleri gördüğüm için çok şükrediyorum.