BAZI fotoğraflar vardır tarihe geçer.
Mankurt kafalar o fotoğrafların önemini asla kavrayamaz.
Aslında hayal bile edemeyeceğiniz kadar çok şey anlatıyordur o fotoğraf. Bunlardan birine daha tanıklık ettik önceki gün. O fotoğrafın öyküsüne ve dünyaya verdiği mesaja geçmeden önce gelin tarihte bir yolculuk yapalım.
Ecdadımız üç kıtada at koşturduğu dönemde, asla sömürgecilik yapmadı.
Fethettiği yerlerde kimsenin canına, malına, dinine, diline, yeraltı zenginliklerine asla dokunmadı.
Yavuz Sultan Selim Han Ortadoğu seferine çıkarken devasa ordusuyla geçtiği her yerde tarlalara, ağaçlara kese kese altın koyduruyordu.
Araziye zarar verip sahibine kul hakkı geçmesin diye. Askerlerinden bir kişi bir asma bahçesinden geçerken tek üzüm tanesi yese dahi haram lokmanın boğazdan geçtiği bir ordunun savaşı asla kazanamayacağını düşünecek kadar kul hakkına dikkat eden bir cihan imparatoruydu.
Bu anlayıştaki tüm ecdat, gittiği her yerde mazlumların hamisi oldu.
Kimseyi asimile etmedi, geçmişlerini unutturmadı.
Onları köleleştirmek ve soyup soğana çevirmek isteyen Batılılara karşı kalkan oldu.
Osmanlı'nın GÜVENLİ ŞEMSİYESİ altında yıllarca üç kıta huzur ve barış içinde yaşadı.
Ne zaman ki Osmanlı şemsiyesi, gözünü kan ve dünyalık bürümüş Batılılar tarafından kırıldı, işte o zaman üç kıtada büyük zulümler başladı. Avrupalılar ve Amerikalılar, Ortadoğu, Asya ve Afrika'yı sömürerek, milyonlarca insanı köleleştirerek, mezarlara gömerek, mallarına el koyarak bugünkü refaha ulaştı.
Amerika dahi sömürüyle, milyonlarca insan katledilerek ve ülke toprakları sömürülerek kuruldu. Adamlar ülke kurarken bile soygunu ve katliamları birinci sıraya alıyordu. Osmanlı bu zalimler gibi olsaydı bugün yeryüzünün her yerinde 3 hilal dalgalanıyordu.
Ancak ölümden sonra bir gram kul hakkının dahi hesabını verecek olmanın getirdiği muazzam inanç "Sömürü ve katliam"ı yasaklıyor, "Önce insan ve insanca yaşama hakkı" diyordu. Bundan asla taviz vermediler.
Fatih Sultan Mehmet gibi çağ açıp çağ kapatan bir padişah bile gayrımüslim bir vatandaşının hakkını yediğine karar veren hakim önünde "Kısasa kısas" diyerek kolunu ortaya koyuyor, "Ben cihan imparatoruyum" diyerek asla karşı çıkmıyordu. Eğer o gayrımüslim vatandaş bu fotoğraf karşısında şaşkına dönüp affetmeseydi Fatih'in kurtuluş şansı yoktu.
Tarihe "Tek kollu Fatih" olarak geçecekti.
Bugüne geldiğimizde sömürü ve zulmün seyri değişti. Dünyanın patronu olduğunu söyleyen ABD, önce ülkeleri savaştırıp, içlerinden seçtiklerine silah ve para yağdırıyor.
Savaşan ülkeler yerle bir olduktan sonra patron olarak masa kurup, "Haydi sana yaptığım yardımları misliyle öde. Madenlerini, kullanışlı fabrikalarını, kurumlarını, limanlarını neyin varsa bana ver" diyerek tepesine biniyor. Önce "Ölümü" gösteriyor sonra kurtarıcı olarak "Soygunun" fitilini ateşliyor. Zavallı Ukrayna da bu şamarı yiyenlerden biri oldu. Önce "Gezi" gibi ayaklanma yapıp Ukrayna'da Rus yanlısı ekseni kırıp, Batı eksenine çektiler.
Darbeyle "Demokrasi getirdik" dediler.
Ardından gaz verip Rusya'ya kafa tutturdular.
Sonunda da savaştırıp sömürü dönemine geçtiler. Rusya ile Washington'un kurduğu masaya bile oturtulmadı Ukrayna. Demokrasi (!) getirip koltuğa oturttukları Zelensky'e şimdi ABD Başkanı "Diktatör" diyor iyi mi? Kiev'den atladığı gibi uçağa soluğu Türkiye'de alan Zelensky'i Cumhurbaşkanı Erdoğan şemsiye ile karşıladı.

Erdoğan'ın elinde tuttuğu şemsiyenin altına girdi Zelensky.
Bu fotoğrafın tüm dünyaya büyük mesajı vardı. Türkiye de ecdadı gibi tüm mazlumları Türk şemsiyesinin güvencesi altına alıyor.
Artık Afrika'da savaşan ülkeler bile Ankara'da Türk şemsiyesi altında barışı konuşuyor. Orta Asya'da birbirine fitneyle kırdırılmak istenen Türk Cumhuriyetleri, Türkiye'nin ağabeyliği önderliğinde gerilimden kurtulup kucaklaşıyor.
Tüm mazlumlar "Türk şemsiyesi" altına koşuyor. "Oyuna geldim. Yandım anam" diyen Zelensky dahi bu şemsiyenin altına uçarak geldi. Onu kullanıp çöp gibi kenara atan ve topraklarındaki trilyonlarca dolarlık madenleri sömürmek isteyen ABD'nin tuzağından kurtulabilmek için Ankara'dan yardım istemeye koştu.
Erdoğan'ın o fotoğrafta tuttuğu şemsiyenin verdiği mesaj açık ve net; "Kim olursan ol, yeter ki mazlum ol ve gel..."