Terörsüz Türkiye-Terörsüz Bölge hedefi, ciddi bir devlet politikası olarak sürdürülürken
"süreç yönetimini zehirleyen" beyanat sayısındaki artış -fazlasıyla!- dikkat çekiyor. Hem DEM Parti'den yapılan açıklamalar hem de Kandil'in farklı seviyedeki örgüt yöneticilerinin yabancı ajanslara verdiği mülâkatlar giderek
"sistemik riske dönüşüyor!"
Elbette, bugünkü sürecin
"stres testine" tabi tutulması bir sürpriz
değil. Birbirinden bağımsız veya danışıklı
döğüş niteliğindeki yorum ve
değerlendirmelerin
"stratejik algoritmasını çözme görevi" sorumlu
kamusal isimler yanında, sağduyulu
vatandaşlara da düşüyor.
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun 4 ay
önce kurulduğu günden itibaren DEM
Parti'nin sergilediği duruş, bazılarına
göre
"olgun tavır" diye düşünülmüş
ve övülmüştü! Arada çıkan çatlak
sesler ya kısılmış ya da siyasal akorda
tabi tutulmuştu...
Oysa homojen olmayan DEM yapısı, Ağustos-Aralık 2025 tarihleri arasında perde arkası diplomasisi yürütürken mesajlarını da dolaylı yollardan aktarmayı seçmişti. Kısaca,
"Terörsüz Türkiye Komisyonu" olarak adlandırılan Meclis'teki geniş tabanlı oluşum,
"dinleme döneminde" hemen her fikre ve aktöre söz söyleme imkânı tanımıştı. Böylece
"DEM Parti'nin vantrologları" yani, ağzını hiç oynatmadan, sanki ses başka yerden geliyormuşçasına konuşan figürleri bir süre kamuoyunun tepkisini çekmemeyi başarmıştı. Neden? Çünkü onlar adına, sivil toplum kuruluşu adı altında Komisyona gelen temsilcileri, en uç talepleri dillendirmişlerdi!
***
Şimdilerde, DEM Parti'nin, bilhassa İmralı Heyeti'ne dahil olan, çözüm sürecine dair yaşanmışlığı, bedel ödemişliği bulunmayan, reel politikle yüzleşmemiş isimleri maksadını aşan ifadeler kullanabiliyor. Bilinçaltını
dışa vuranlarına da al-ver hesabına
girenlerine de rastlanıyor. Bir yere
kadar tolere edilebilecek yönleri olsa
dahi, bu kadar büyük çabayı, küçük
siyasi hesaplara indirgeyecek kadar
basiretsiz davranan DEM'lenmişleri
masumiyet çizgisinde görmek mümkün
olmuyor! Örneğin, tarihi süreç ile
iktidar hesapları arasında bağ kuracak
kadar kasti siyasi faûl yapan
DEM'lilerin şu anlatımı ne kadar
makûl karşılanabilir ki?
"... Ben iktidarın, iktidarda kalıp kalmamaktan bağımsız olarak bu süreci yürüttüğünü hiç düşünmedim. Hâlâ da düşünmüyorum açıkçası! AKP bu süreci, seçim tartışmalarından, oy kaygısından, taban kaygısından azade mi yürütüyor? Hayır!" (G.
Koçyiğit'in/C. Çamlıbel ile röportajından!)
"... Bu süreç yürürken birilerinin başka ajandaları olabilir. Bu süreci başka çıktılarla kazanıma dönüştürmek isteyebilirler..."
Objektif olarak analiz edildiğinde...
Öncelikle Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'a, eş anlı olarak Cumhur
İttifakı'na ve (G. Koçyiğit'in taktik
cümlelerine rağmen) MHP lideri
Devlet Bahçeli'ye açık haksızlık,
büyük saygısızlık ve çok büyük insafsızlık
yapıldığı tartışmasız bir gerçek.
Tam da bu nedenle...
DEM Parti siyaseten süzülmedikçe, söylediği sözler akıl süzgecinden geçmedikçe barış yolunda kazasız ilerlemek çok güç!