Suriye'deki teröristlere yönelik harekatın başından beri
ünlülerin sosyal medya hesaplarından
attıkları ve atamadıkları mesajlar tartışma konusu.
Köşe yazarları her gün hangi sanatçının operasyonla ilgili ne dediğinin ve "demediğinin" listesini tutuyorlar.
Dünya Kız Çocukları Günü'nden tutun da caretta-carettaların psikolojisine kadar
her konuda duyar kasan bu kişilerin
terörle mücadele gibi ulusal mevzularda ağızlarını açmamaları eleştiriliyor.
En popüler isim yine Cem Yılmaz.
Takipçileri, sessizliğine dair gelen tepkiler üzerine bir gösterisinin gelirini Mehmetçik Vakfı'na bağışlayacağını duyuran komedyenin mesajını
"parası neyse veririz" diye okuduklarını söylüyorlar.
Dün de
Tarkan gündemdeydi.
Şarkıcının attığı şu mesaj hayranları tarafından "geç kaldın" tepkisiyle karşılandı:
"Barış Pınarı Harekatı'nda şehit olan askerlerimiz ve sivil vatandaşlarımız için çok üzgünüm. Hayatını kaybedenler için
Allah'tan rahmet, aile ve yakınlarına başsağlığı, sabır ve güç; yaralılar için
acil şifalar dilerim."
***
Siyasetçilerin, ünlülerin önemli günlerdeki tebrik ve kınama mesajları benim için hiçbir pozitif değer taşımıyor.
Çünkü
samimi hislerin bir
takviminin olmadığını ve
klişelerin yakınından bile geçmeyeceklerini biliyorum. İnsanın
yazıya mesaja dökme ihtiyacı duyacak
kadar yoğun yaşadığı bir duyguyu, ifade
etmek için uygun zamanı beklemeyeceği,
ne derler kaygısı taşımayacağı ortada.
***
Dolayısıyla bu kişilere yönelik medya baskısının da benim için tek bir anlamı var.
O da bu insanların
kişilik problemlerini, komplekslerini ortaya çıkartması.
Bunun "
meselemize ne katkısı var" diye soracak olursanız söyleyebileceğim tek şey var...
Belki göz önündeki kişilerin imajlarının sahteliğini daha çok tescilledikçe arada
kendi gerçekliğimizi de gözden geçirme ihtiyacı duyarız.
Belki...
Çok sık olmasına da lüzum yok...
Zira başkasında
aradığımız açığın kendimizde de olabileceğine dair sorgulamayı
bir kez olsun yapınca, artık biz eski biz
olmuyoruz.
Kısacası daha iyi oluyoruz.