Başkan Erdoğan, Meclis'in açılışında yaptığı konuşmayla hem ülke olarak Türkiye'nin hem de küresel dünyanın yaşadığı sorunları sıralarken çözüm önerilerini de söyledi.
Küresel düzeyde daha çok yaşanan adaletsizliklere dikkat çekti, iç siyaset açısından da çok tartışılacak yeni anayasa ve "Kürt Sorunu" meselesinin altını çizdi.
Yeni Anayasa ile ilgili çağrıyı, büyük olasılıkla muhalefet duymazdan gelecek. Tıpkı yakın geçmişte olduğu gibi başta CHP olmak üzere, muhalefet partileri sırf AK Parti döneminde sivil bir anayasa yapılmasın diye ellerinden geleni yapacak. "Kürt Sorunu"na gelince, bu da bilinçli bir biçimde çarpıtılarak kullanacak. Aslında bu konuda Başkan Erdoğan'ın ne kastettiği ve muhalefetin de başta CHP ve HDP olmak üzere ne anladıklarını biraz açmakta yarar var.
Önce Başkan Erdoğan'ın ne dediğine bakalım: "Kürt sorunu denen meseleyi bizçözdük. Diyarbakır'daki vatandaşlarımızasöz verdiğimiz gibi ret, inkar,asimilasyon politikalarını nasıl ortadankaldırdıysak bu meseleyi halaistismar konusu yapmak isteyenlerinmaskelerini düşüreceğiz. BöyleceDiyarbakır Annelerinin şanlı direnişiyleterör örgütünü tir tir titrettiği birdönem başlattık."
Peki, bu konuda tepki gösteren CHP veHDP ne diyor?
CHP, bu kavramını siyaseten kullanıyor ama içeriğine ilişkin hiçbir açıklama yok. İşin bam teli tam da burası... Çünkü HDP'nin hatta PKK'nın bundan ne kastettiği biliniyor. Onu da öyle Kandil'in baronları falan değil, "makul" bir siyasetçi olarak lanse edilen Ahmet Türk söylüyor: "Kürt sorununu çözmek için önceKürt halkının varlığını, kimliğini,geleceğini, statüsünü içselleştirmeklazım. Biz kendi kendimizi yönetmekistiyoruz."
Bu açıklamadaki kilit kavram "statüve kendi kendini yönetme" meselesidir. Diğerleri "sorun" olmaktan çıkmıştır. Şimdi bu yaklaşımın siyaseten ne anlama geldiğini sorunu içeriden bilen yazar OrhanMiroğlu'na sordum.
Miroğlu, "Kürt sorunu" kavramının bugünün şartlarında muhtevası ve anlamı itibariyle "eskimiş bir kavram" olduğunu şu sözlerle anlatıyor: "Bu kavrama HDP ve PKK farklıbir anlam yüklüyor. Onlara göremesele, Türkiye'nin şartları ne olursaolsun, öz yönetim, özerklik gibi özelstatülerdir. Kürt milliyetçileri için debağımsızlık anlamına geliyor. CHP bustatü fikrine katılıyor mu bilemem,ama bugün Kürt sorununu çözmekadına, bırakalım İmralı veya Kandil'i,HDP ile Meclis'te hiçbir siyasi partioturup bunu konuşmaz."
Araya girip soruyorum, peki CHP neyapmaya çalışıyor? Miroğlu, çok net bir tespit yapıyor: "CHP, HDP ve PKK'nın bu talebinibilmiyor olamaz. Bildiği haldebunu gizleyerek HDP'ye lojistik desteksağlıyor. CHP'nin, Ahmet Türk'ün'Biz kendi kendimizi yöneteceğiz' sözündenne anladığını açıklaması gerekiyor. Geçmişte HDP belediyeleriniAhmet Türk ve arkadaşları mı yönettiyoksa KCK mı?"
Her parti bu konuda ne dediğini açıkçaortaya koymalı. HDP'nin şiddet ve terörüreten PKK'ya karşı açık tavır alamaması ve"Türkiyelileşme" siyasetini terk edip, 20. Yüzyıl paradigmasını tekrarlayıp durması şaşırtıcı değil. Ama CHP'nin, dün çözüm sürecinde Meclis komisyonuna bile adam vermezken bugün oy için HDP'ye lojistik destek vermesi şaşırtıcı. Bu yüzden dün de yazdım, CHP "Kürt Sorunu'ndan" ne anladığını açıklamalı...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.