Doğu Akdeniz'e 200'ü aşkın savaş gemisinin konuşlanması, AB'nin Türkiye'ye Rum kesiminin baskısıyla ambargo koyması ve S-400 gerilimi, Türkiye ve bölgenin derin bir küresel kuşatma altında olduğunu gösteriyor.
Türkiye bu kuşatmaya karşı direniyor ve direnecek de.
Ancak bunun için iç siyasette yeni bir uzlaşma ve milli meselelerde birlikte hareket etme zemininin oluşması gerekiyor.
Yazarlar, yorumcular ve aydınlar da bunu istiyor, hatta ısrarla "muhalefetin de katılabileceğibir zemininoluşması gerektiği" söyleniyor.
Siyaset için 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin 3'üncü yılı tarihi bir fırsattı.
O gün siyasetçiler bir araya gelebilir ve küresel güçlere, 3 yıl önce yapılan darbe girişimi üzerinden ortak cevap verilebilirdi. .
Bu beklentiye cevap Başkan Erdoğan'ın direktifiyle İçişleri Bakanı SüleymanSoylu'dan geldi. Soylu, 15 Temmuz gecesi FETÖ'cülerin kanlı saldırısıyla 42 şehit verilen Gölbaşı Özel Harekat binasının açılış töreni için CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu'nu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi, İP Genel Başkanı Meral Akşener'i ve çok sayıda muhalefet milletvekilini bizzat arayarak davet etmişti.
O gece Ankara'da iyimser bir hava vardı.
Ancak bu uzun sürmedi. Ertesi gün, yani 15 Temmuz günü darbeye direnen Meclis'te hava tam tersine döndü. BaşkanErdoğan'ın da izlediği konuşmasında CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, "şehitleri", halkın "destansı direnişi"ni bir cümleyle geçiştiriyor, "tiyatro miyatro değilbal gibi darbeydi" sözünü unutuyor ve 15 Temmuz'a "kontrollü darbe" diyen CHP'yi tekrar hortlatıyordu.
Hatta hızını alamayıp, "Adil Öksüz'ünTürkiye'de cirit attığı"ndan, "Elinepasaport verildiği"nden söz ederek eskiyalanları tekrarlıyordu. Bir anlamda genelbaşkanı Kılıçdaroğlu'nun "Öksüz MİTajanıydı" yalanını yeniden piyasaya sürüyordu.
Oysa Türkiye, tarihinin en zalim ve vahşi askeri kalkışmasını yaşamış, yüzlerce vatandaşını şehit vermişti. Ve bu derin trajediye rağmen milletin sağduyusu galip gelmiş, Türkiye sonsuza kadar bir daha böylesine hain bir darbe girişiminin yaşanmayacağı siyasi bir iradeye ve hukuk düzenine kavuşmuştu.
Böyle bir ortamda geçmişin vesayet kodlarından beslenen Türkiye'nin ana muhalefet partisi sözcüleri, sadece şunu yapıyordu: O destansı direnişi itibarsızlaştırmak.
Ne darbenin arkasında duran ve hâlâ FETÖ elebaşına sahip çıkan ABD, ne kaçaklara kucak açan Almanya, ne küresel istihbarat örgütleri ne de CHP'nin 17-25 Aralık yargı darbesinden sonra FETÖ'cülerle kurduğu kirli ilişki gündemlerinde vardı.
Sözcüler de tıpkı genel başkanları Kılıçdaroğlu gibi, "Yavuz hırsız ev sahibinibastırır" misali hiç hırsızdan söz etmiyor, hep darbeyi durduranları suçluyorlardı.
Bu tablodan CHP'nin, siyasetten beklenen uzlaşmayı değil, seçimlerde yürüttüğü "yalan" dozlu gerilimi seçtiği anlaşılıyor.
O siyaset bazen prim yapan "diktatörlük"uydurmasıyla, bazen "Suriyeliler işimizielimizden alıyor" hassasiyetiyle bazende bugün olduğu gibi "yeni sistem işlemiyor"yalanıyla sürdürülecek gibi görünüyor.
Kısaca CHP, siyasi tansiyonu düşürmeye değil arttırmaya çalışacak. Bu gerçeği, yerel seçimlerden hemen sonra BaşkanErdoğan'ın "Türkiye İttifakı" önerisine CHP'nin verdiği tepkiyle ve sistem tartışmasını açmasıyla gördük. Kendileri de bunu söylüyor.
O günlerde konuştuğum adı bende saklı etkili bir CHP'li şöyle diyordu: "Türkiye ittifakı siyasetteki gerilimiazaltır ancak bu öneriye destek vermekbizim işimize gelmez."Ankara'nın yazları sıcak olsa da siyasihavası bir hayli soğuk geçecek gibi görünüyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.