Son iki yıldır belediyelerden holdinglere, borsadan devletin en önemli kurumlarına yönelik birçok alanda önemli ve sarsıcı "yolsuzluk" operasyonları yapıldı, yapılmaya da devam ediyor.
Kuşkusuz hepsi önemlidir ama çok partili hayata geçtiğimiz son 75 yılda Türk siyaseti ilk kez siyasetin finansmanı gerekçeli bir "yolsuzluk" skandalıyla sarsıldı. İşin bir ayağında Ekrem İmamoğlu'nun parayı bulmak için İBB bünyesinde kurduğu "sistem" varken, diğerinde bir süredir gündemi sarsan "siyasi casusluk" iddiası var.
Her ikisini de büyük oranda CHP eksenli itirafçıların açıklamalarından öğrendik. Yolsuzluk dosyasında çok sayıda itirafçı, yer ve zaman göstererek kime ne kadar para verdiğini açıkladı ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu iddiaları sorgulamak yerine meydan meydan gezip bunların "iftira" olduğunu söyledi. Partisinin yüzyıllık tarihini kirletme pahasına verilen rüşvetleri, kıyak ihaleleri, baklava kutularında verilen paraları, depolarda saklanan külçe altınları görmezden geldi.
Aynı yöntem bu kez "siyasicasusluk" iddiasında da izleniyor.Ortada bir sürü karanlık nokta olmasınarağmen yine koro halinde "Böylecasusluk davası mı olur?" şarkılarısöyleniyor.
Bir anlamda yolsuzluk karşısında takınılan, "Ne olmuş yani herkes yolsuzlukyapıyor" rezilliğinin bir başka versiyonu olarak, "CIA, MI6 veyaMOSSAD elemanlarıyla ortak seçimkampanyası yapmak suç mu?" gibi garip bir savunma yapılıyor. Oysa bunun basit bir seçim kampanyası olmadığı çok açık.
Yerel seçimlerin yapıldığı 2019'u hatırlayın... Başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerinin, Başkan Erdoğan Türkiye'sini durdurmak için yapmadıkları şey kalmamıştı. Ekonomik ambargo, savunma sanayiine yönelik saldırılar, FETÖ, PKK ve DEAŞ'ın devreye sokulması hatta son umutları FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesi "BATI"yı yeni formüller aramaya itti. Başkan Erdoğan'ı devirme formülünü de yine o dönemde ABD Başkanlığı'na giden Biden açıklamıştı: "Darbeyle değil ama seçimle..."
İnanılır gibi değildi ama yine o günlerde Avrupa eksenli şu haber de dikkat çekiciydi: "Batılı ülkeler, kuşatmayıileriye taşıyıp ilk kez ortak kanalkurdu. İngiliz BBC, Amerikalı VOAve Fransız France24, Alman DW'ninöncülüğünde Youtube'dan ortakTürkçe yayın yapmaya başladı. Her4 kuruluşun devlete ait olması, medyaoperasyonunun boyutlarını açıklıyor."
Şimdi bugüne dönelim... Bu kez yine bu ülkelerle ilgili bir "siyasi casusluk" iddiası tartışılıyor. Ne hikmetse bu ülkelerin CIA, MI6 ve MOSSAD gibi istihbarat örgütleri, 2019 yılında hiç tanınmayan Ekrem İmamoğlu'na destek vermek için el ele vermiş. Kilit isim de HüseyinGün. Gün o örgütlerin eski çalışanlarına İmamoğlu'nun 2019 İstanbul seçimlerine ilişkin analiz yaptırmış. Onlar talimat vermiş, Gün de Necati Özkan üzerinden İmamoğlu'na iletmiş. Şimdi CHP'liler diyor ki, "Ne var bunda?"
Solcular, antiemperyalist Atatürkçü CHP'liler, İstanbul'un bütün verilerini -11 milyon kişiden söz ediliyor- eski CIA, MI6 veya MOSSAD'çılar aktarıyor, onlar da CHP'lilere yol gösteriyor. Bu nasıl bir ilişki adını siz koyun... Üstelik Gün'ün dediğine göre bedava: "Aaron Barr isimliortağımdan bahsettim. GeçmişteCIA bünyesinde çalıştığını biliyordum.Ben herhangi bir ücret talepetmedim. Kendisi de ücret talebindebulunmadı."
Adam ücret bile talep etmemiş. Neden acaba? Herhalde eski CIA elemanı "Beylikdüzülü Ekrem"i çok sevmiş ki bedava analiz yapıyor. Ağırlıklı olarak sosyal medya için kullanılan bir benzetme var: "Ürün bedavaysa ürün sizsiniz..." Peki siz kimin ürünüsünüz?
Doğrusu yaptıklarının suç olduğunu hepsi biliyor. Onu da Hüseyin Gün inkâr etmiyor: "Sistemimiz sadeceaçık kaynaktan değil, gizli yaniyasal olmayan yollardan da verisağlayabilecek donanımdaydı. (...)Lütfen dizüstü bilgisayarınızdakitüm elektronik kopyaları silin.Lütfen cihazlarınızda herhangi birelektronik kopya saklamayın."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.