Eğer bugün Türkiye, demokrasi ve hukuk açığı yaşıyor ve ekonomik krizlerle boğuşuyorsa bunda eski vesayetin kurumsal kalıntıları kadar PKK terörünün de etkisi büyük.
Bu da en somut biçimde siyasetin zehirlemesiyle görüldü. Son yıllarda öyle bir noktaya gelindi ki PKK adeta iç siyaseti daha doğrusu iflah olmaz muhalefeti yönlendiren en etkili aktöre dönüştü. Sivil siyaset onu dönüştüreceğine, o sivilleri dönüştürdü.
İlk ve son kez bu tablonun tersine döneceği ihtimalinin öne çıktığı günlerden geçiyoruz. DEM Parti'nin Irak Kürdistan Bölgesel yöneticileriyle yaptığı görüşmeler, Suriye'den gelen haberler sürecin olumlu gittiği ve Öcalan'ın terörü bitirme açıklaması yapacağı yönünde. Bu da "terörsüzTürkiye" hedefinin gerçekleşeceği ve sivil siyaset alanının genişleyeceği anlamına geliyor.
Tam da bu yüzden iç ve dış Kürtleri de kapsayan sivil siyaset alanında büyük bir hareketlilik yaşanıyor. Şiddete bulaşmayan Kürt partileri daha görünür olmaya, "Biz devarız" demeye hazırlanırken, DEM Parti gibi PKK eksenli partiler ise ellerindeki büyük seçmen gücünü kaybetmemek için yeni hamlelere hazırlanıyor. Şu soruların cevabı da merak ediliyor:
Acaba 6-7 milyon oy alan DEM Parti geleneği o gücünü koruyabilecek mi? Ya da parti içinden farklı akımlar mı çıkacak yoksa tam tersi mevcut gücünü çok daha etkili hale getirip Türkiye'de eksikliği hissedilen "merkezsol parti" misyonuyla en etkili partilerinden biri mi olacak?
Sivil siyaset alanı açıldıkça sert milliyetçilik mi öne çıkacak yoksa "Türkiyelileşmek" mi?
Bu noktada özellikle DEM Parti'nin nasıl bir siyaset izleyeceği, AK Parti ve CHP gibi merkez partileri de yakından ilgilendiriyor.
Sivil alanın gelişmesine BaşkanErdoğan da Bahçeli de herzaman sıcak baktı. Hatta BaşkanErdoğan'ın geçen yılın kasım ayındaşöyle net bir yaklaşımı vardı: "Yedeğine terör örgütünüalarak hiç kimse siyasetçilikoynayamaz. Silahları gömdüğünüzanda bizim için herşey sizlerin önünü açmaktır,ama siz silahları gömmez, hâlâher yerde bombaları patlatmayadevam ederseniz bu devletin elide sizin omzunuzda olacaktır."
70'li yıllarda Özgürlük Yolu ve DDKD'nin tecrübe ettiği kısa dönemi saymazsak Kürt siyasetçiler 40 yıl sonra ilk kez sivil siyaset sınavıyla karşı karşıya kalıyor. Silahın gölgesi olmadan siyasette başarılı olup olmayacaklarını da, şiddet tercihinin ne kadar yanlış olduğunu da göreceğiz.
Bu değişim doğal olarak Türkiye'deki genel siyaseti de etkileyecek. Siyasette tartışılan birçok parametreyi de, birçok siyasi aktörün geleceğini de değiştirecek. Mesela önümüzdeki iki yıl içinde 40 yıldır bitirilemeyen terörü bitiren bir Başkan Erdoğan fotoğrafını düşünün. Küresel ve bölgesel gelişmeleri bir yana bırakırsak, bu fotoğrafa merkez bankası rezervlerini, ekonomide iyileşmeyi ve siyaseten Suriye'deki devrimin rayına oturmasını da ekleyin, bambaşka bir siyasi süreç söz konusu.
Bu fotoğrafın öteki yüzünde ise parti içi koltuk kavgasını aşamayan, bölgesel veya küresel hiçbir siyaset üretemeyen CHP ve giderek küçülen muhalefet partileri var. Buna bir de CHP'nin, "terörsüz Türkiye" konusunda sessiz kalarak DEM Parti nezdinde gizli kapaklı oluşturduğu itibarı kaybettiğini ekleyin.
Bütün bunlar hesaba katılmadan 2027 veya 2028 hesabı yapılamaz, yapılsa da algıdan öteye geçmez.
İBB Başkanı İmamoğlu, boşuna Mansur Yavaş'ı karşısına alıp acele bir biçimde "Beni aday ilan edin" hesabı yapmıyor, gelen tehlikeyi görüyor ve en azından başka kaygıları da olsa o güne CHP'nin en güçlü ismi olarak kalmak istiyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.