Eski kıta Avrupa 2. Dünya Savaşı'dan bu yana, 80 yılın en zor sınamalarından birisini yaşıyor. 1945'de en ince ayrıntısına kadar düşünülerek tasarlanmış olan o zamanın 'yeni dünya düzeni' bugün kurumlarıyla birlikte ortasından çatlarken, en beklenmedik gelişme Atlantikİttifakı'ndaki derin ayrışma olsa gerek. ABD, 80 yıl sonra, Başkan Trump aracılığı ile, Avrupa'yı kendileri için bir 'varlık' olarak değil, artık bir 'yükümlülük' olarak gördüklerini tüm dünyaya ilan ediyor. Atlantik'in batı yakası doğu yakasına 'kendi başının çaresinebak' diyor. NATO ve OECD gibi çok taraflı teşkilatlar aracılığı ile, Atlantik İttifakı'nın 80 yıldır sağlam temellerle oluşturulduğu düşünülen ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilerinin bundan sonra nereye evrileceği konusunda herkesin zihni karışık.
İngiltere'nin 'liberal demokrat'kanadının, neoliberal ekonomi politikalarınınsavunucusu Londra'nınCity'sinin, Londra merkezli uluslararasıneoliberal finans çevrelerinin temsilcisiolan Financial Times Gazetesi'nin25 Şubat'ta baş ekonomi yorumcusuMartin Wolf'un imzasıyla yayınlananmakalesinde, ABD artık 'batı'ya düşman'olarak tanımlanıyor. Bir başkadeyişle, aslında Wolf ABD'nin Avrupa'yıartık bir nevi 'düşman' olarak gördüğünüde ifade etmek istiyor. Bu ifade'yükümlülük'ten de daha ağır birifade. Financial Times 25 Şubat'takimakaleyi doğrulamak ve desteklemekadına, 2 Mart'ta yayınladığı grafikte ise,ABD'nin Kore Savaşı'nda o zaman kimilli gelirinin yüzde 3'ünü, VietnamSavaşı'nda yüzde 1'ini, Irak Savaşı'ndayüzde 0,8'ini, Afganistan operasyonundayüzde 0,35'ini, Ukrayna Savaşı'ndaise topu topu şu ana kadar yüzde0,2'sini zor harcadığını göstermiş.
Avrupa şu temel gerçek ile karşıya: Clinton-Obama-Biden dönemlerinin Atlantik ilişikleri bir daha geri gelmeyecek şekilde yıkılıyor. ABD'nin önceliği artık kendi sınırları, kendi ekonomisi, kendi refahı; radarındaki bir numaralı hedef ise Çin olacak. ABD yıllarca GSYH'sına oranla yaptığı askeri harcamalarla Avrupa'yı da korurken, gözünün içine baka baka ortalama bir Avrupalı ailenin bir Amerikalı aileden daha iyi bir yaşam standardına kavuşmuş olmasını, Avrupa'nın savunma bütçelerini küçültüp 'kendi refahı'nın peşinde koşmuş olmasını artık içine sindiremiyor. ABD'nin içine sindiremediği bir başka kritik başlık ise, Avrupa'dan, ikircikli tutumu nedeniyle, Çin konusunda da gereken desteği de alamamış olması. Bu nedenle, Trump yönetimi tüm dünyaya artık Avrupa'nın kendisi için bir 'yükümlülük' olduğunu ilan ederken, Avrupa'nın güvenliğinin artık sadece Avrupa ülkelerinin sorumluluğunda olduğunu da vurguluyor.
Avrupa Birliği Komisyonu'nun geçtiğimiz hafta açıkladığı 4 yılda harcanacak 800 milyar euroluk yeni Avrupa savunma bütçesi hamlesi, onun öncesinde Almanya'nın açıkladığı 200 milyareuroluk bütçe, Avrupa'nın yeni güvenlik mimarisinin inşası için önemli adımlar olsa da, Avrupa'nın önümüzdeki dönemde en az 1 trilyon euro ve üzerinde yeni tahvil borçlanması yapacağını da gösteriyor. Bu durum, daha şimdiden Avrupa borçlanma piyasasında bir fırtınaya sebep olmuş durumda. Almanya'nın tahvil faizleri 2023'deki seviyesine göre bir anda yüzde 51 artarak, yüzde 2,83'e yükseldi. Uluslararası yatırımcılar daha yüksek faizle borçlanacağının farkında oldukları Avrupa'dan daha fazla faiz koparmak için, Alman, Fransız, İtalyan ve İspanyol tahvillerinden hızla çıkıyorlar. Tüm bu tablo, Avrupa'nın yeni güvenlik mimarisinin inşasında Avrupa için en değerli adımın, en akılcı adımın Türkiye'nin 'tam üyelik' sürecini hızla tamamlamak olduğunu gösteriyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.