ABD'nin Soğuk Savaş sonrası dönemin 'küresel demokrasiyi yayma'iddiası, pek çok başarısızlığa, jeopolitik kargaşaya ve insani trajediye sebep olduktan sonra, bugün yerini çok daha sert, çok daha dar ve çok daha 'çıkar odaklı' bir güvenlik aklına bırakmış durumda. Trump yönetiminin yayımladığı 23 sayfalık yeni 'Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi', bu kırılmayı artık örtülü değil, açık bir doktrin haline getiriyor. Klasik Monroe Doktrini'nin güncellenmiş versiyonu olan 'Monroe 2.0', sadece Latin Amerika'yı değil, bütün küresel güç mimarisini yeniden düzenleyen bir merkez değişimini ifade ediyor.
Yeni doktrinin özeti şu; dünya dönüştürülmeyecek, Kuzey tahkim edilecek.
Yani ABD, artık Küresel Güney ülkeleriyle ideolojik yakınlaşma, demokratikleşme projeleri ya da rejim dönüştürme hedefleriyle ilgilenmiyor. Onun yerine, KuzeyYarımküre'yi, Küresel Kuzey'i kendi kontrolünde daha sıkı bir güvenlik, üretim ve teknoloji bloğu hâline getirmeye odaklanıyor. Bu yaklaşım, 'Önce Amerika' sloganının artık bir retorik değil, açık bir ulusalgüvenlik mimarisi haline getirildiğini gösteriyor. Yeni belgede ulusal güvenlik artık yalnızca askeri güçle tanımlanmıyor. Tedarik zincirleri, enerji kaynakları, kritik madenler, yapay zeka ve çip teknolojileri, göç kontrolü ve sanayi politikaları da doğrudan güvenliğin parçası ilan ediliyor.
Böylece ABD, sınırlarını sadece askerle değil, algoritmayla, üretimle ve veriylekoruyan yeni bir devlet modeline geçiyor. 'Monroe 2.0'ın asıl çarpıcı yönü ise, Batı Yarımküre'nin yeniden kırmızı çizgi haline getirilmesi. Trump Yönetimi'nin 'yeni sağ' odaklı ABD'si, kendi yarımküresinde rakip büyük güçlerin askeri varlığına, stratejik limanlara, enerji altyapılarına ve kritik yatırımlara açıkça kapıyı kapatıyor. Bu yaklaşım, iki yüz yıl sonra Monroe Doktrini'nin ilk kez bu kadar açık ve sert biçimde geri döndüğünü göstermekte. En kritik kırılma noktası olarak, ABD yeni dönemde Küresel Güney'i dönüştürmeyi değil, Küresel Kuzey'i tahkimetmeyi hedefliyor.
Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Güney Asya artık 'dönüştürülecek alanlar' değil; daha çok enerji, maden, ticaret yolu ve göç baskısı yönetilecek sahalar olarak görülüyor. Demokrasi, insan hakları ve rejim değişikliği söylemleri ise bilinçli şekilde geri plana itiliyor. Buna karşılık Kuzey Yarımküre'de bambaşka bir mimari kuruluyor.
ABD, Kanada, Avrupa, Japonya, Güney Kore ve Avustralya ekseninde; askeri kapasitenin, ileri teknolojinin, sanayinin ve finansın merkezde toplandığı yeni bir 'güvenliküretim-teknoloji ittifakı' inşa ediliyor. Artık hedef 'küresel düzen' değil, öncelikle 'Küresel Kuzey' düzeni.
Avrupa bu denklemde artık eşit ortak değil. Yeni doktrinde Avrupa açık biçimde güvenliğin mali yükünü daha fazla taşımakla görevlendiriliyor. NATO'da savunma harcamalarının artırılması, yük paylaşımı değil, adeta yük devridir. Washington, Avrupa'yı artık küresel liderliğin ortağıolarak değil, maliyetin taşeron ortağı olarak konumlandırmakta. Bu yeni anlayışın Türkiye'ye yansımaları ise son derece kritik. Geçtiğimiz Cuma günkü 'Monroe 2.0 ve Türkiye-ABD ilişkilerinin yeni eşiği' değerlendirmesinde de vurguladığımız gibi, Türkiye bu yeni mimaride sıradan bir bölge ülkesi değildir. Tersine, Karadeniz, Orta Doğu, Kafkasya, enerji hatları, göç dengeleri ve savunma sanayii kapasitesi üzerinden Türkiye, ABD açısından artık klasik müttefik olmanın ötesinde 'dengeleyici bir jeopolitikanahtar' konumundadır.
Bugün Türkiye-ABD ilişkileri ideolojik yakınlık üzerinden değil, ortak menfaatler üzerinden yeniden tanımlanmaktadır. Yeni dönemin dili 'ortak değerler'den çok, ortak dosyalardır. 'Monroe 2.0' ve'Önce Amerika' liberal düzenin değil, ulusal çıkarın yeniden tanımlanmasıdır. Küresel Kuzey'in tahkim edilmesi, dünyanın artık Kuzey Yarımküre merkezli yeni bir güç düzenine sokulmak istendiğinin ilanıdır. Türkiye, Bu yeni düzende salt bir blok ülkesi midir, yoksa kendi merkezini mi inşa edecektir; Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan güçlü ve kararlı liderliğinde ilerleyen 'TürkiyeYüzyılı Vizyonu', kendi 'merkez'imizi inşa ettiğimize işaret etmektedir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.