Türkiye siyasetinin en çetrefilli dönemlerinden birinden geçiyoruz. Ekonomik dengeler, dış politika sınavları ve toplumsal dönüşümler bir yana iç siyasetteki kırılmalar da giderek derinleşiyor.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın, "CHP iç kavgayıtoplumun tamamına yansıtmayaçalışıyor" sözlerini not etmiştim. Zira bu tespit, yalnızca muhalefet içindeki bir çekişmeye değil, Türkiye'de muhalefet-iktidar ilişkisinin geçirdiği yapısal dönüşüme de işaret ediyor.
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye siyasetinde kendisini "devlet aklı" olarak konumlamıştır. Ne var ki özellikle son yıllarda artan biçimde bu iddia, parti içi hizipleşmeler, değişimtalepleri ve ideolojik belirsizlikler arasında un ufak olmuş durumda.
2023 seçimleri sonrasında yaşanan liderlik tartışmaları, muhalefetin sadece iktidara değil, kendisine de alternatif üretemediğini gösterdi. CHP'nin geleneksel seçmeni, "iktidara yürüyen bir değişim" umudunu artık parti içinde değil, bireysel figürlerde arıyor. Bu durum, siyaset sosyolojisi açısından ciddi bir kırılmaya işaret ediyor: Parti aidiyetininzayıflaması, toplumsal kutuplaşmayıazaltmıyor; aksine kişiselleşmişçatışmaları büyütüyor.
Muhalefetin iç çekişmesinin topluma yansımadığını sanmak büyük bir yanılgı olur. Tam tersine, partiler arası kavga kadar partiler içi kavgalar da vatandaşın siyaset algısını şekillendiriyor. Halk, ideolojik tartışmalardan çok güven ve istikrar görmek istiyor. Ancak bugün özellikle CHP cephesinde bu görüntü yerine sosyalmedyada sert mesajlar, belediyelerdehizip savaşları ve parti içi"devrim" söylemleri ön planda.
İktidar cenahının bu tabloyu "devlet ciddiyeti" vurgusuyla karşılaması da dikkat çekici. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz'ın çıkışı, aslında bir denge çağrısı niteliğinde: "CHP kendi içindeki tartışmayıTürkiye'ye mal etmeye çalışıyor.Oysa ülke olarak önümüzdebüyük hedefler var; enerjimizi buiç kavgalar değil, üretim ve istihdamodaklı meseleler belirlemeli." Bu söz, siyasetin öncelik sırasını hatırlatma girişimi olarak okunabilir.
Siyaset yalnızca liderlerin değil, seçmenlerin de psikolojisidir. Türkiye'de muhalefet cephesinde yaşanan her gerilim, seçmenin "değişim" inancını biraz daha zayıflatıyor. Bu durum, iktidara olan eleştirileri bile "alternatifsizlik" duygusuna teslim ediyor. Araştırmalar da bu tabloyu doğruluyor: Toplumun genişkesimleri artık "kararlı, net veistikrarlı" bir siyasi çizgi arayışında. İçeride kavga eden bir muhalefet, bu beklentiyi karşılayamaz. Üstelik bu durum, muhalefet blokunun diğer bileşenlerini de etkileyerek yerel yönetimlerdeki işbirliği ihtimallerini zora sokuyor.
Türkiye'nin bugünkü siyasi atmosferi, tarafların birbirine değil, kendine dönüp bakmasını gerektiriyor. İktidarın eleştirisi de, muhalefetin arayışı da ancak yapıcı bir zeminde anlam kazanabilir.
CHP özelinde yaşanan bu iç kriz, aslında tüm partiler için ders niteliğinde: Kavgayı büyüten değil, çözümü kuran bir siyaset inşa edilmedikçe, demokrasi yalnızca gürültüyle beslenen bir sahneye dönüşür. Türkiyeartık kavga değil, kapsayıcılıkistiyor. Kutuplaşmadan değil,kurumsallaşmadan medet umuyor.
Siyasetin asıl meydan okuması, rakibini alt etmekten değil; toplumu yeniden bir arada tutacak bir hikâye yazabilmekten geçer.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.