"Sükûneti... İyiliği... Mütevazı kararlılığı... Dünyalık hırslardan uzak kalarak kendimizi gerçekleştirebileceğimizi..."
Sevgili kardeşim Ahmet Kekeç ortak dostumuz Hamit Can'ımızın vefatının ardından kaleme aldığı yazıda ona borcumuzu böyle dile getirmişti.
Ya biz Ahmet Kekeç'e borcumuzu nasıl hülasa edeceğiz?
Harbi sükûneti, hasbi iyiliği, mütevazı kararlılığı, naifliği, rikkati, dikkati, gözü pekliği, ilâ ahir.
En çok da merhameti...
O müstesna polemik yazılarının temel motivasyonu mazlumlara, haksızlığa uğratılmışlara duyduğu merhametti.
Evet, merhamet!..
"Muhtemel ki merhamet aşktan üstündür" demişti ya İsmet Özel; muazzam bir aşkla savundu mazlumları Ahmet Kekeç.
Tek başına bir direniş müfrezesi gibi. Hem de ne koşullarda!..
Dolmuş minibüslerle evinden gazeteye, gazeteden mahkeme kapılarına yarı aç yarı tok gitti geldi ama mızıldanmak nedir bilmedi. Yılmadı. Yıkılmadı. Klas duruşunu hiç bozmadı. Özellikle 28 Şubat sürecinde Üstad'ın ifadesiyle "kalemine ciğerinden kan çekerek" mazlumlara "yandaş" olmaktan milim geri durmadı.
Ahmet Kekeç'e o kadar şey borçluyuz ki...
"Özgüven" mesela.
Tertemiz Türkçesiyle, muhteşem üslubuyla, olağanüstü mizah zevkiyle, engin donanımıyla (Okumadığı öykü, roman var mıydı acaba!) mazlumları biteviye arkaladı.
Hiciv sanatının doruklarına vardırdığı polemikleriyle mazlumları aşağılamaya çalışanları adeta maymuna çevirdi.
Gelgelelim, muhafazakâr fırıldakların kıskançlıklarına, ayak oyunlarına maruz kaldı.
Ah! Ne hainlikler, ciğerini parçalayan ne hayal kırıklıkları yaşadı, bir Allah bir de ikimiz bilirdik.
Surat asmak belki en çok onun hakkıydı ama ben onu surat asarken hiç görmedim, kesintisiz 40 yıllık arkadaşlığımız boyunca.
Kim tanıştırmıştı bizi?
Zihnim dağınık, hatırlamıyorum.
Lakin gıyabımızda tanışıyorduk zaten. Edebiyat dergilerinden öykülerini, kitap eleştirilerini, müstear isimle yazdığı şiirleri biliyordum. Hatta Oğuz Aral'ın Gırgır'ında yayımlanan mizah hikayelerini... O da benim yasaklanan oyunlarımdan, film çalışmalarımdan haberdardı. Daha sonraları birlikte senaryo çalışmaları da yapmıştık.
Bizi birlikte görmeye o kadar alışmışlardı ki beni bir an için yalnız gördüklerinde onu, onu yalnız gördüklerinde beni sorarlardı.
Bunu bilen dostlarımız sağ olsun var olsunlar taziye için aradılar. Lakin boğazım öyle düğüm ki sesim kayboldu. Beni bağışlasınlar...
Kanser illetine yakalandığını öğrendiğimde, "Uçaktan korkmuyorsun, kanserden mi korkacaksın" demiştim.
Güldü. Prens Mişkin'in "giyotin" hakkında söyledikleriyle uçağa binmeyi benzeştirdiğimi bilirdi. Belki de dolu dolu son kez gülmüştü.
Kanseri takmadı. İki kez atlattı. Maalesef hastanede (ama neden, ah neden?) korona illetine yakalandı.
Beni teselliye yaklaştıracak hiçbir yeni söz yok. Bildiklerimi telkin ediyorum kendime ama olmuyor.
Tek başıma kalakaldım!
Vara vara koca bir yalnızlığa vardım!
Annem vefat ettiğinde (2006) günlerce yanımdan hiç ayrılmamış, yalnız bırakmamıştı.
"Abi," demişti (birbirimize hep abi diye hitap ederdik) "görüşeceksin annenle..."
Öylesine "ayne'l - yakîn" bir kesinlikle söylemişti ki sanki yeni bir haber almış gibi. Yüzüne bakakalmıştım. Yıllar önce vefat eden kardeşinden bahisle sürdürmüştü: "Ben de kardeşimle görüşeceğim... Kesinlikle... Kesinlikle görüşeceğim."
Öyle içten, öyle inançla söylemişti ki tarifsiz ihtilaçlarıma şifa olmuştu.
Can arkadaşımı Eyüp Sultan Camii haziresine defnettikten sonra mezarı başında oğlu Hakan'la baş başa kaldığımızda aynı şeyleri ona söyleyecektim. Boğazım düğümlendi, söyleyemedim.
Başka bir şey söyledim.
Ahmet Kekeç'in vefatına sevinenlere kötü bir haber vereceğim dedim.
Benim can arkadaşım işletmeci veya tacir veya müteahhit yetiştirmedi. Senin gibi sapasağlam karakterli sıkı bir entelektüel yetiştirdi.
Sanmasınlar ki hüznümüz suskunluğumuz olacak.
Ahmet Kekeç'ten kurtulamayacaksınız.
Sevgili kardeşim Ahmet Kekeç ortak dostumuz Hamit Can'ımızın vefatının ardından kaleme aldığı yazıda ona borcumuzu böyle dile getirmişti.
Ya biz Ahmet Kekeç'e borcumuzu nasıl hülasa edeceğiz?
Harbi sükûneti, hasbi iyiliği, mütevazı kararlılığı, naifliği, rikkati, dikkati, gözü pekliği, ilâ ahir.
En çok da merhameti...
O müstesna polemik yazılarının temel motivasyonu mazlumlara, haksızlığa uğratılmışlara duyduğu merhametti.
Evet, merhamet!..
"Muhtemel ki merhamet aşktan üstündür" demişti ya İsmet Özel; muazzam bir aşkla savundu mazlumları Ahmet Kekeç.
Tek başına bir direniş müfrezesi gibi. Hem de ne koşullarda!..
Dolmuş minibüslerle evinden gazeteye, gazeteden mahkeme kapılarına yarı aç yarı tok gitti geldi ama mızıldanmak nedir bilmedi. Yılmadı. Yıkılmadı. Klas duruşunu hiç bozmadı. Özellikle 28 Şubat sürecinde Üstad'ın ifadesiyle "kalemine ciğerinden kan çekerek" mazlumlara "yandaş" olmaktan milim geri durmadı.
Ahmet Kekeç'e o kadar şey borçluyuz ki...
"Özgüven" mesela.
Tertemiz Türkçesiyle, muhteşem üslubuyla, olağanüstü mizah zevkiyle, engin donanımıyla (Okumadığı öykü, roman var mıydı acaba!) mazlumları biteviye arkaladı.
Hiciv sanatının doruklarına vardırdığı polemikleriyle mazlumları aşağılamaya çalışanları adeta maymuna çevirdi.
Gelgelelim, muhafazakâr fırıldakların kıskançlıklarına, ayak oyunlarına maruz kaldı.
Ah! Ne hainlikler, ciğerini parçalayan ne hayal kırıklıkları yaşadı, bir Allah bir de ikimiz bilirdik.
Surat asmak belki en çok onun hakkıydı ama ben onu surat asarken hiç görmedim, kesintisiz 40 yıllık arkadaşlığımız boyunca.
Kim tanıştırmıştı bizi?
Zihnim dağınık, hatırlamıyorum.
Lakin gıyabımızda tanışıyorduk zaten. Edebiyat dergilerinden öykülerini, kitap eleştirilerini, müstear isimle yazdığı şiirleri biliyordum. Hatta Oğuz Aral'ın Gırgır'ında yayımlanan mizah hikayelerini... O da benim yasaklanan oyunlarımdan, film çalışmalarımdan haberdardı. Daha sonraları birlikte senaryo çalışmaları da yapmıştık.
Bizi birlikte görmeye o kadar alışmışlardı ki beni bir an için yalnız gördüklerinde onu, onu yalnız gördüklerinde beni sorarlardı.
Bunu bilen dostlarımız sağ olsun var olsunlar taziye için aradılar. Lakin boğazım öyle düğüm ki sesim kayboldu. Beni bağışlasınlar...
Kanser illetine yakalandığını öğrendiğimde, "Uçaktan korkmuyorsun, kanserden mi korkacaksın" demiştim.
Güldü. Prens Mişkin'in "giyotin" hakkında söyledikleriyle uçağa binmeyi benzeştirdiğimi bilirdi. Belki de dolu dolu son kez gülmüştü.
Kanseri takmadı. İki kez atlattı. Maalesef hastanede (ama neden, ah neden?) korona illetine yakalandı.
Beni teselliye yaklaştıracak hiçbir yeni söz yok. Bildiklerimi telkin ediyorum kendime ama olmuyor.
Tek başıma kalakaldım!
Vara vara koca bir yalnızlığa vardım!
Annem vefat ettiğinde (2006) günlerce yanımdan hiç ayrılmamış, yalnız bırakmamıştı.
"Abi," demişti (birbirimize hep abi diye hitap ederdik) "görüşeceksin annenle..."
Öylesine "ayne'l - yakîn" bir kesinlikle söylemişti ki sanki yeni bir haber almış gibi. Yüzüne bakakalmıştım. Yıllar önce vefat eden kardeşinden bahisle sürdürmüştü: "Ben de kardeşimle görüşeceğim... Kesinlikle... Kesinlikle görüşeceğim."
Öyle içten, öyle inançla söylemişti ki tarifsiz ihtilaçlarıma şifa olmuştu.
Can arkadaşımı Eyüp Sultan Camii haziresine defnettikten sonra mezarı başında oğlu Hakan'la baş başa kaldığımızda aynı şeyleri ona söyleyecektim. Boğazım düğümlendi, söyleyemedim.
Başka bir şey söyledim.
Ahmet Kekeç'in vefatına sevinenlere kötü bir haber vereceğim dedim.
Benim can arkadaşım işletmeci veya tacir veya müteahhit yetiştirmedi. Senin gibi sapasağlam karakterli sıkı bir entelektüel yetiştirdi.
Sanmasınlar ki hüznümüz suskunluğumuz olacak.
Ahmet Kekeç'ten kurtulamayacaksınız.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Sonraki Haber
Daha Fazla Gör
- Son dakika video izle
- Son dakika haberleri
- A Haber analiz
- Gündem haberleri
- Ekonomi haberleri
- Otomobil haberleri
- Namaz vakitleri
- Hava durumu
- İstanbul Yol durumu
- Atv canlı yayın izle
- Spor haberleri
- Foto galeri
- Son dakika emekli haberleri
- Teknoloji haberleri
- A Haber programlar
- Sabah – Takvim yazarları oku
- Kuruluş Osman izle
- Gazete manşetleri
- Instagram dondurma
- İkinci el araçlar için son dakika açıklaması: İkinci el araba fiyatları düşecek mi, artacak mı? 2021 yılında...
- Son dakika: Bilim Kurulu toplantısı ne zaman, saat kaçta? Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ne zaman açıklama yapacak?
- Bilim Kurulu toplantısı son dakika: 27 Ocak kısıtlamalar ne zaman kalkacak? Hafta içi ve hafta sonu yasakları...
- Heyecanla bekleniyor! AÖF sonuçları ne zaman açıklanacak? 2021 AÖF final sınavı soruları ve cevapları yayımlandı mı?
- Survivor kim elendi? 26 Ocak Survivor'da elenen isim kim oldu? SMS sıralaması açıklandı mı? Şampiyon olması bekleniyordu...
- The Last Kingdom hayranlarına müjde: Kılıçlar çarpışacak! The Last Kingdom 5. sezon ne zaman başlayacak?
- MEB son dakika: Okullar 15 Şubat'ta açılıyor mu? Hangi sınıflar okula gidecek? Yüz yüze eğitim...
- 26 Ocak Survivor iletişim oyununu kim kazandı? Survivor iletişim oyununu hangi takım kazandı?
- Şans eseri tadına baktı hayatı değişti! Kendi işinin patronu oldu! Şimdi paraya para demiyor...
- Başvurana 300, 400, 600 TL ödeme! Kimse bu ödemelerin farkında değil! Başvuru şartları belli oldu...
- İşte ÖSYM sınav takvimi 2021: KPSS, YKS, LGS, ALES, DGS, DHBT sınavları ne zaman? Bu yıl sınavlar hangi tarihte yapılacak?
- Yüz binlerce kişiye emeklilik fırsatı: Son aşamaya gelindi! İşte başvuru şartları...
ANA SAYFA