Dezenformasyonun bilgiden daha güçlü olduğu bir dünyada deepfake daha yıkıcı hale gelecek ve daha da güçlenecek…
Bir zamanlar bilgi kaynağından çıktığı saniyede geniş kitlelere ulaşmazdı.
Telefonların ekranında birden belirmezdi.
Aynı anda bir geri bildirim verme imkanı yoktu.
Ancak bugünkünden daha yavaş yayılsa da, yanlış ve yalan bilginin dolaşıma girdiğinde düzeltilmesi için şimdiki kadar büyük çaba sarf etmeye gerek yoktu.
Şimdi yanlış bilgi yayıldığı zaman peşinden doğrusunu duyurmak için büyük bir çaba sarf edilse de yanlış bilgi kadar etkili olamıyor maalesef.
2026 ile birlikte dezenformasyonda başrolü deepfake oynamaya başlayacak.
Deepfake'i tehlikeli kılan şey, "sahte" olması değil. Asıl tehlike, gerçeğe fazlasıyla benzemesi.
Hatta çoğu zaman ondan daha da ikna edici olması.
Bunu daha önce de belirtmiştim ama yeniden hatırlatmak istiyorum.
Çünkü algoritmalar gerçeği değil, etkileşimi ödüllendiriyor.
Paylaşımı, öfkeyi, şaşkınlığı… Yani insanın en ilkel reflekslerini.
Bu ortamda hakikat, rakipsiz değil, aksine dezavantajlı.
Gerçeği ayırt etmek artık uzmanlık istiyor
Bugün bir görüntünün, bir ses kaydının ya da bir konuşmanın gerçek olup olmadığını sorgulamak artık uzmanlık gerektiriyor.
Bu cümleyi veri ve araştırmalarla daha somut bir hale getirmek istiyorum;
Nature'da yayımlanan bir akademik çalışmada katılımcıların yüzde 50'si gerçek bir videoyu deepfake'den ayırt edemedi.
Ceartas.io'nun Aralık 2025'te hazırladığı rapora göre deepfake içerik sayısı 2023'te 500 bin iken, 2025'te 8 milyon seviyesine ulaştı.
Yani yıllık yüzde 900'ü aşan bir artış söz konusu!
Security Magazine'nin çalışmasına göre de İnsanların yüzde 68'i deepfake videolar nedeniyle yanlış bilgilendirme konusunda endişeli.
Zipdo'nun verilerine göre deepfake videoları yanlış bilginin yayılma olasılığını yüzde 73'e kadar artırıyor.
Bir noktadan sonra gerçek ortaya çıksa bile önemi kalmıyor. Çünkü dezenformasyon amacına ulaşıyor.
Algı yerleşiyor. Zihin şekilleniyor.
Düzeltme ise hiçbir zaman ilk yalan kadar hızlı yayılmıyor. Hakikat, hep geriden geliyor.
Deepfake'in yıkıcılığı tam da burada başlıyor. Sadece "yalan üretmekte" değil, gerçeğe olan güven yok kalıyor.
İnsanlar artık gördüklerine değil, görmek istediklerine inanıyor.
Birey kendi yankı odasında, kalarak inanmak istediği gerçekliği daha da güçlendiriyor.
Teknoloji suçlu mu?
Ya teknolojiyi manipüle eden insan?
Teknoloji tarafsız mı?
Peki dezenformasyonu yaymak için yazılımından, yapay zekasına kadar bilgiyi eğip büken insan?
Asıl mesele, teknolojiyi hangi medya ekosisteminde, hangi hız kültürüyle ve hangi etik zemin üzerinde kullandığımız.
Eğer hız, doğrulamanın önüne geçerse; eğer "ilk veren" olmak, "doğru veren" olmaktan daha değerli görülürse, deepfake sadece bir araç değil, bir silaha dönüşür.
Bugün artık mesele şudur:
Deepfake videoları nasıl tespit edeceğiz değil; gerçeği neden bu kadar kolay kaybettiğimizi nasıl durduracağız?
Çünkü dezenformasyon güçlendikçe, deepfake daha yıkıcı olmuyor, daha meşru, daha sıradan ve daha kabul edilebilir bir hale geliyor!
Ve Algı kriziyle yüzleşmek…
Deepfake'in yıkıcılığı tam da burada baskın hale geliyor.
Çünkü Sadece "yalan üretmek"le kalmıyor, gerçeğe olan güveni yok ediyor.
Bu modern körleşme, medyayı, siyaseti ve toplumsal söylemi yeniden şekillendiriyor.
Deepfake ile yüzleşmek, sadece bir teknolojiyi tanımak değil, artık bu bir algı krizini kabul etmek anlamına geliyor.
Ve belki de en korkutucu olanı meseleye geliyorum.
Bir gün, büyük bir krizin ortasında gerçeğe çok ihtiyacımız olduğu bir anda, gerçek karşımıza çıkarsa, belki de o anda gerçeğe inanmayabiliriz.
Peki gerçeğin savunulmadığı bir dünyada, doğruyu kim koruyacak?