Türkiye-ABD ilişkileri tarihi aslında bir darbeler ve sorunlar tarihidir. Bugün karşımıza çıkan Rıza Sarraf davası da bu sorunlu ilişkinin bir ürünü ve darbelerin yeni versiyonudur. Çok uzağa gitmeye gerek yok; 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ortada duruyor. ABD'nin destek verdiği bu kanlı darbe başarılı olsaydı bugün Sarraf davası diye bir şey olmayacaktı. Aynı şey 17-25 Aralık darbesi için de geçerli.
FETÖ'cülerin organize ettiği o darbenin "yolsuzluk" kılıfıyla sunulması sadece bir tuzaktı. Hedef yolsuzluk yargılaması yolunu açarak siyasi iktidarı yaralı hale getirip yıkmaktı.
Seçimle başaramadıklarını böyle başaracaklardı.
CHP'yi heveslendiren ve kirli ittifakın parçası haline getiren de bu... Bu tutmadı çünkü halk kirli tezgâhı gördü.
Şimdi başta ABD olmak üzere CHP ve bir kısım medya aynı tezgâhı bir kez daha yutturmanın hesabı içinde. Tezgâhın yolsuzlukla hatta İran ambargosuyla ilgisi yok. Bu tamamen Türkiye'nin bölgesel güç olması ve bağımsız siyaset izlemesiyle ilgili.
Bunu ABD'liler bile görüyor ama ne acıdır ki Türkiye'nin bazı siyasetçileri ve yarı aydınları görmüyor. Bakın, FETÖ elebaşı Gülen'i 1960'larda kapsama alanına alan CIA İstanbul direktörü Graham Fuller, (15 Temmuz'da da adı çok geçen, 1999'da Gülen'in ABD'ye kaçırılmasında ve orada güçlenmesinde etkili olan bir isim) hem yıllar önce hem de son dönemde yazdığı kitaplarda ABD-Türkiye ilişkilerindeki kopuşun nedenlerini anlatıyor.
FETÖ ile ilgili tezleri yerle bir olsa da Türkiye-ABD ilişkileri üzerine, ABD'li bir istihbaratçı olarak söyledikleri yaşanan hesaplaşmanın "yolsuzluk veya ambargo" ile alakalı olmadığını gösteriyor. Önce onun gözüyle eski Türkiye'nin üstlendiği rolünü dinleyelim:
"Art arda gelen uzun bir ABD yönetimlerisilsilesi 'eski' Türkiye'den memnundu;sadık, güvenilir, sıkı bir şekildeBatı yanlısı, çıkarları ABD'ninçıkarlarından pek farklı olmayan (...)bir Türkiye."
Sonra da bu rolün, 90'larda Sovyetler'inçöküşünden sonra değiştiğini, Türkiye veABD'nin bölgesel çıkarlarının çatıştığını veTürkiye'nin bir arayış içinde olduğunu söylüyor:
"Ankara, kendisine alternatifsiyasi ve ekonomik opsiyonlar önerenMüslüman dünya, Avrasya, Rusya veÇin ile giderek daha fazla yeni stratejikbağlantılar kurmuştur."
Bunu ne zaman söylüyor? "Yeni TürkiyeCumhuriyeti" kitabının basıldığı 2008'de.
Tabii bu çatışmanın nasıl sonuçlanacağına ilişkin öngörüde de bulunuyor: "ABD'ninbölgesel meselelerde Türkiye ile yakıntemas halinde olmayı ihmal etmesidaha pahalıya mal olacaktır."
Ve kitap şu son sözle bitiyor: "Gelecekne getirirse getirsin, bir şey kesindir: O eski öngörülebilir ve sadık ABDmüttefiki Türkiye artık tarihe karışmıştır."
Şimdi gelelim, FETÖ ile ilişkili Fuller'in,8 yıl sonra 2016'da yazdığı "Türkiye veArap Baharı" kitabına... O kitapta Batı veWashington'dakilerin şaşkınlığını anlatır:
"Türkiye'nin nesi var ki böyle davranıyor?
Ya da Türkiye İslamcı arka planıolan bir parti tarafından yönetildiğinegöre, sorunun kaynağı İslam olmalı.
Yahut Batı olarak Türk siyasetindekihangi unsurları desteklemeliyiz ki, budurum düzelsin."
Gördüğünüz gibi "Sarraf veya ambargo"bahane, asıl dert Türkiye'nin bağımsızsiyaset izlemesini içlerine sindirememeleri.
Yukarıdaki sorularda Türkiye'deki muhalefetin tezgâhı neden görmek istemediğinin de cevabı var: "Batı olarak Türk siyasetindekihangi unsurları desteklemeliyizki, bu durum düzelsin."
Bazıları boşuna ABD ağzıyla konuşmuyor, işareti almışlar.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.