Bu hafta gerçekleşmekte olan IMFDünyaBankası sonbahar toplantılarıçerçevesinde ardı ardına açıklananraporlar, dünya ekonomisi ve küreselticaret açısından hayli tedirgin edici birbelirsizlik ortamında olunmasına rağmen,dünyanın önde gelen ekonomilerinin bekleneninüzerinde direnç gösterdiklerine işaretediyor. Bununla birlikte, küresel jeopolitikve jeoekonomik gerginliklerin derinleştiğibir konjonktürde, IMF önde gelen ekonomilerin'dayanıklılık testi' için gerekli olanpolitika kararları, reel sektörün dayanıklılığınıve esnekliğini arttırıcı tedbirler ve desteklerkonusunda ellerini hızlandırmaları gerektiğinide önermekte. IMF, ülkeler arasındagüvenin, ekonomik işbirliği ve ticaret ağındahakkaniyetin ve reel sektör şirketlerinindayanıklılığını arttırmak adına maliyet yönetimi,verimlilik, ikiz dönüşüm gibi alanlaradesteğin önemli bir gereklilik olduğunu davurgulamakta.
Görünen o ki, önümüzdeki üç yıl, 2026-2028 dönemi dünya ekonomisinde artan belirsizliksisinde, şirketlerin ve önde gelen ekonomilerinönünü görebilmeleri için, büyüme, istihdam,kriz yönetimi, dayanıklılık gibi kavramların öncelikarz edeceğini gösteriyor. Bu nedenle, firmalarımızın,ihracatçılarımızın küresel rekabetteki konumlarınıgüçlendirmek adına izlenmesi gerekenpolitika, destek ve stratejilerin geliştirilmesi kritikönemde. MF'in uyarıları elbette bununla da sınırlıdeğil. Uzun süreli belirsizliğin yanı sıra, ABD, Çinve AB bazlı artan korumacılık eğilimleri, üstüneönde gelen ekonomilerde gözlenen işgücü arzınayönelik şoklar, hem önde gelen ekonomiler, hemde küresel ekonomi için büyümeyi zorlayacakgözüküyor. Bunun yanı sıra, önde gelen gelişmişekonomilerin pek çoğunda kamu borç stokuve sosyal güvenlik, emeklilik sistemine yönelikartan zorluklar mali kırılganlığı tetiklemekte. Bunedenle, ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Almanyave Japonya gibi önde gelen G7 ekonomilerinintahvil faizlerinde artış, yeni ihraç edilen tahvillereyeterince alıcı bulmakta zorlanma gibi gelişmelergözlemliyoruz. Bu nedenle, gerek OECD, gereksede G20 ülkeleri arasında, kamu borç stokununGSYH'ya oranında yüzde 26 ile, en düşükorana sahip ülkeler arasında yer alan Türkiye'ninsahip olduğu esneklik alanının ne kadar kıymetliolduğunu hatırlatmamıza gerek yoktur diye düşünüyorum.
Nitekim, IMF küresel ölçekte ülkelerin kamu borç stokunun küresel GSYH'ye oranının yüzde100'e dayanmış olmasını da önemli bir risk olarak tanımlamakta. Türkiye'nin oranının neredeyse dörtte bir seviyesinde olması önemli bir başarı. Buna rağmen, Türkiye'ye yönelik 'siyasallaştırılmış' kredibilite değerlendirmeleriyle, zaten gözümüzde hiç bir itibarı olmayan uluslararası derecelendirme kuruluşlarının, hala utanmadan ciddi kamu borç sorunu olan, kamu maliyesi ile ilgili ciddi sıkışmaları olan pek çok ekonomiye göre Türkiye'nin derecelendirme notunu 4yatırım yapılabilir' düzeyin altında tutması nasıl açıklanabilir ki? Türkiye, 2001 krizi döneminde bile hiçbir borcunu ödememezlik etmemiş; tersine kamu borç stoku yönetimini mükemmelleştirmiş. Üstüne, sağlam bir bankacılık sistemi oluşturmuş; bankalara sermaye yeterliliği konusunda titiz bir performans görevi verilmiş; yaşanan tüm küresel ve bölgesel jeopolitik, jeoekonomik gerginliklere rağmen, Türkiye büyümesini ve ihracat hacmini sürdürülebilir kılmış. Üstüne, 6 Şubat depremleri gibi, asrın felaketi sayılan ve 11 kentimizi derinden etkilemiş bir afetin yaralarını sarmak konusunda büyük bir maharret ortaya koymuş. Üstelik, genel devlet bütçesi açığını da iyi yöneterek. Tüm bu önemli detaylar dikkate alındığında, üç derecelendirme kuruluşunun Türkiye'nin rating notunu göz göre göre yatırım yapılabilir seviyenin altında tutmasının hiçbir mantıklı, gerçekçi izahı olamaz
Bunun tek anlamı, uluslararası finans piyasalarında hayli makul maliyetlerle finansman kullanmayı fazlasıyla hak eden Türkiye'nin, hak ettiğinin çok üstünde bir maliyetle finansman kullanmasına sebep olup, uluslararası finans kurumlarına Türkiye üzerinden hayli yüksekbir faiz geliri kazandırmaktır. Bu nedenle, finans piyasalarındaki kimi profesyonellerin, cuma akşamı piyasalar kapandıktan sonra gelecek Türkiye not değerlendirmesine gereğinden fazla heyacan göstermelerini hayretle izliyorum. Oysa, hepimizin istisnasız, zaten Türkiye'nin hak ettiği derecelendirme notunun altında bir nota güçlü bir şekilde tepki göstermemiz gerekir. Türkiye'nin enflasyon oranının yüksek olması, ilgili uluslararası derecelendirme notunun ülkenin borç çevirme performansı, borcuna sadık olması, kamu mali disiplini gibi kriterler öncelikli olarak verildiği dikkate alındığında, yatırım yapılabilir ülke notunun bir kaç basamak altında olmasına tek başına neden gösterilemez. IMF ülke ekonomilerinin dayanıklılığının artırılması adına, yeni nesil sanayipolitikaları ile reel sektörün güçlendirilmesini, reel sektörün yatırım hamleleri için yeni finansmanimkânlarının güçlendirilmesini, yeni nesil yapısal reformlar üzerine zihin yorulmasını, ticaret diplomasisine daha da önem verilmesini tavsiye ediyor. Türk reel sektörünün dayanıklılığını arttırmak adına, yatırım hamleleri için gereken mali desteklerin artırılmasının, ihracata yönelik desteklerin artırılmasının ve maliyet yönetimi konusunda yeni çözümlere odaklanılmasının hayli yararlı olacağını ifade etmek isterim.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.