Osmanlı döneminde Müslümanların meyhane açması, içki alışverişinde bulunmaları veya içki içmeleri yasaktı. Buna karşılık, gayrimüslimlerin alkollü içki ticareti yapmalarına ve içmelerine devlet karışmazdı. Ancak gayrimüslimler de alenen içki içemez, sarhoş olup toplumun huzurunu bozamazlardı. İçki ticaretinin yapılabileceği ve meyhanelerin bulunması gereken yerler de belirlenmişti.
Her şeyden önce bu tür yerlerin camilere yakın olmaması temel kuraldı. Ayrıca Müslüman mahallelerinde meyhane açılması yasaktı. İçki ticaretiyle de sadece gayrimüslimler meşgul olabilirdi. Osmanlı döneminde içki meselesiyle ilgili Fikret Yılmaz, Fethi Gedikli, İhsan Erdinçli ve Derviş Tuğrul Koyuncu'nun araştırmaları vardır.

İçki içenler.
TİCARETİ AÇIKTAN YAPILMAZDI
Osmanlı İmparatorluğu'nda İstanbul'da gayrimüslim azınlıkların önemli bir kısmı ve Levantenler Beyoğlu'nda yaşarlardı. Meyhanelerin çoğu bu bölgedeydi. Bu yüzden "işret etmek" yani içki âlemi yapmak isteyenler Beyoğlu'na geçerlerdi. Galata ve Pera tarafına bu yüzden "işrethane-i dünya" denirdi.
Osmanlı padişahları sık sık fermanlar yayınlayarak içki konusunun suistimal edilmesinin önüne geçmeye çalışmışlardı. 1571 tarihli II. Selim dönemine ait bir fermanda, gemilerle getirilen şarapların hamallar tarafından fıçıyla götürülmeyip, tulumlarla taşındığı, bu esnada şehir içinde gezen Müslümanların elbiselerine dokunduklarından söz edilip, hamalların içkileri bu şekilde taşımalarının yasaklandığı ve bu konularda daha dikkatli olunması gerektiği emrediliyordu.
1573 tarihli bir belgede ise yerli gayrimüslim halkın getirdiği şaraptan yarım öşür, yabancıların getirdiği şaraptan ise tam öşür alınacağı, fakat cuma namazı kılınan şehirlerde aleni bir şekilde şarap taşımanın uygun olmayacağından söz edilerek, şehre gelen şarapların insanları rahatsız etmeyecek şekilde gizlice nakledilmesinden söz ediliyordu. Ayrıca şarabın Müslümanlara satışı yasak olup gayrimüslimlere satışı da yine aleni bir şekilde olmayacaktı.

Osmanlı döneminde meyhane.
MÜSLÜMANLARA YASAKTI
Şarapla ilgili olarak benzer fermanlar zaman zaman çıkarılarak bu konudaki yasaklar hatırlatılmaktaydı. Mesela, 1690 tarihli fermanda şarabın Müslümanlarca içilmesinin yasak olduğu, gayrimüslimlerin de alenen içemeyecekleri hatırlatılıyordu. Bu tür uygulamalar 19. yüzyılda da devam etti. Özellikle II. Abdülhamid, içki ve kumar konusunda hassasiyet gösteriyor ve iradelerinde bunların yasak olduğunu hatırlatmaktan geri kalmıyordu.
Buna rağmen 1900'de biri Aksaray'da Laleli Camii yanında, diğeri de Şehzadebaşı'nda Müslüman mahallesinde iki içki dükkânı açılınca padişah derhal emir vererek bunları kapattırmıştı.
Müslümanlar, içki içerken yakalanırsa cezalandırılırdı. Yine birçok mahkeme kaydından, "râyiha- i hamr", yani ağzında içki kokusu olan kişilerin tespit edilip işlem yapıldığı görülür.

Sarhoşlar.
ALKOLLÜ İÇECEK VERGİSİ
Osmanlı Devleti'nde yönetimin açılmasına ruhsat verdiği meyhaneler dışında kaçak olan meyhaneler de vardı. Koltuk meyhaneleri, bu anlamda gediklilerden farklı bir meyhane türüydü. Ruhsatnamesiz açılan, kaçak meyhane olarak bilinen bu meyhaneler Reşad Ekrem Koçu'ya göre bakkal veya başka bir gediğe sahip dükkânın kaçak yolla tanıdığı, güvendiği kişilere içki satmasını ifade ediyordu.
Gedikli dükkân sahiplerinin şikâyet ettiği diğer grup ise ayaklı meyhanecilerdi. Zaman zaman gedikli dükkân sahiplerinin başvurularıyla böyle satışlar yasaklansa da içki satışına kaçak olarak devam edilmekteydi.
"Müskirat", yani alkollü içeceklerden vergiyi "hamr emini" yani şarap mukataası emini toplardı. III. Selim döneminde içki yasağı kalktıktan sonra, 1792'de alkollü içkilerin vergisini toplamak için Zecriye Muhassıllığı kuruldu.
Osmanlı döneminde zaman zaman içki satışı tamamen yasaklanmıştır. Kanuni, I. Ahmed, IV. Murad, IV. Mehmed, III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde meyhanelerin tamamen kapatıldığını görüyoruz.
KUŞ KAFESİNDE TAŞINDI
Devlet, içkileri ve meyhaneleri yasaklasa da içki ticareti ve tüketimi gizli ve kaçak şekilde yapılmaya devam ediliyordu. III. Selim döneminde Rusya ve Avusturya ile savaş çıkınca meyhaneler kapatıldı. Ancak Câbi Tarihi'nde anlatılanlara göre yasağın içki satışını tamamen engelleyemediği görülür. Buna göre kafeste bülbülü gezdirmeye çıkarmış süsü verilerek içkiler satış için sahibine götürülüyordu. Kuş kafesi içine yerleştirilen rakı dolu bağırsaklar, ağırlığından şüphelenen güvenlik güçleri tarafından sahibine ulaşamadan ele geçirilmişti.
Aynı şekilde çamaşırların içerisine yerleştirilen içkiler, kadınlar vasıtasıyla evlere ulaştırılmaktaydı. Teneke ve boru satan kişiler de alt kısmını lehimledikleri boruları rakı ve şarap ile doldurarak satmış, bakırcılarda ise evinde içki üretenlerin rağbeti nedeniyle imbik kalmamıştı.

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE DAHA SERBEST DAVRANILDI
1908'de ilan edilen II. Meşrutiyet'ten sonra meyhane ve içki meselesine daha yumuşak yaklaşıldığı gibi Müslümanlar üzerindeki denetim de kaldırılmıştı. Ama bazı hassasiyetler devam ediyor, özellikle ibadethanelere yakın yerlerde içki satışı yapılmaması ve meyhane açılmaması konularına dikkat ediliyordu. Mesela, 1911 Ocak ayında Kumkapı Tavaşî Süleyman Ağa Mahallesi Ördeklibakkal Sokağı'nda sahibi olduğu gazinoda içki satmak için izin isteyen kişiye, gazinonun camiye 45 adım mesafede olması sebebiyle izin verilmemişti.
Başka bir ruhsat talebi ise 1913 Temmuz'unda yapıldı. Bu defa Topkapı Sarayı dâhilinde açılan bahçede içki satma izni talep edilmişti. Fakat bu talebe pek sıcak bakılmadı. Görüşüne başvurulan Şeyhülislam Esad Efendi şu yönde fetva verdi: "İçki kullanımı şer'an haram olup mukaddes mekânlar civarında satılması ise caiz değildir. Topkapı Sarayı dâhilinde açılmış olan bahçe, saraydaki kutsal emanetlere yakın olduğundan orada içki satılması Müslüman efkârı umumiyesi üzerinde fena bir tesir meydana getireceğinden izin verilmesi uygun değildir."
Şehremaneti de Topkapı Sarayı'ndaki bahçenin, Taksim ve Tepebaşı bahçelerinden farklı olduğu için orada içki satılamayacağı kanaatindeydi. Taksim ve Tepebaşı bahçeleri belediyeye gelir sağlamak üzere açılmış yerlerdi. Halbuki Topkapı Sarayı bahçesi halkın gezip hava alması amacıyla vücuda getirilmiş, hatta giriş ücreti alınmaksızın herkese serbest bırakılmıştı. Bahçenin birçok yerine de asılan ilanlarda belirtildiği gibi, içki şöyle dursun, orada kahve ve şerbet içilmesine dahi izin verilmiyordu. Dolayısıyla saray bahçesinde içki içilmesine ruhsat verilemezdi.