Türkiye ile münasebetler konusunda burunlarından kıl aldırmaz tavırlarını sürdüren Avrupa Birliği yetkililerinin, içimizden bazılarının gönlünü alabilecek cümleler kurmay ihmal etmeyişleri dikkat çekici.
Kısaca, 'Avrupa Birliği'nin bizi alacakmış gibi ve bizim de sanki girecekmiş gibi yaptığımız' şeklinde özetleyebileceğimiz geçen yıllara rağmen, bizden birilerinin hala ümitlerini kesmeyişi hoşlarına gidiyor, belli ki.
Brüksel'de, giydiği Türk bayraklı tişört ile bir grup gazetecimizle görüşen AB Komisyonu Sözcüsü Peter Stano, bunlardan birisi. 'Türkiye'nin Avrupa'ya ihtiyacı var, Avrupa'nın da Türkiye'ye ihtiyacı var. Çünkü birlikte daha güçlüyüz' derken ağzından sanki bal damlıyor, Stano'nun. Ancak, 'ancak AB'nin yaklaşımının prensip ve değerler çerçevesinde olduğu ve bunlar olmazsa ilerlenemeyeceği' vurgusu ile 'bir araya gelemeyiz' moduna geçmeyi de ihmal etmiyor.
Bulunduğu konuma hasbelkader gelmiş gibi gözüken Stano farkında mıdır bilinmez, ama aslında kimin kime ihtiyacı olduğu, tartışmalı bir husus. Sürüp sürmeyeceği yanında, siyasi birliğini bir türlü sağlayamadığı için tekrar Avrupa Ekonomik Topluluğu haline dönme ihtimali olan Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin ihtiyacı olmaz herhalde. Böylesi bir neticeyle karşılaşmaması için Avrupa Birliği'nin bize muhtaç olduğu, ayrı ve uzun bir mesele.
AB yetkililerinin Türkiye ile ilişkiler söz konusu olduğunda, bu hususlardaki karnelerinin oldukça zayıf olduğu düşünülürse, prensip ve değerlere atıf yapmaları, işin fiyakalı taraflarından. 'Türkiye'nin AB'nin bir üyesi olan Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanımamazlık edemeyeceğini' söyleyen Stano, Kıbrıs Rum Kesimi'ni o hep vurgulamayı sevdikleri prensip ve değerlere aykırı bir şekilde üyeliğe kabul ettiklerini unutmuşa benziyor mesela.
Prensip ve değerler konusu ile alakalı en önemli problemin 'çifte standart' olduğunun altını da çizmek gerek. Değerler derken Hıristiyanlık'tan bahsediyorlar ise mesele basit. Ama bunu hep yalanladıkları da biliniyor.
Prensip meselesi daha da karmaşık. Türkiye'den sonra kabul edilen ülkelerin çoğunun söz konusu prensipler açısından oldukça yetersiz olduklarının herkes farkında.
Son zamanlarda Türk vatandaşlarına çıkarılan vize zorluğunu, 'Şengen vizelerinin tamamen üye ülkelerin yetki alanında olduğu' cevabı ile geçiştiren sözcünün, 'harika ilişkilerinin olduğu AB'ye girmeyi düşünmeyen ülkeler' olduğunu hatırlatıp, 'mevcut şartlarda elimizden geleni yapalım' demesi işin reel yanı.
AB yetkililerinin hep çiğnedikleri prensipleri hatırlatıp, üye olabilmek için yanlışlarını kabul etmemiz gerektiğini vurgulayan sözcünün, 'teslim olursanız mesele yok, ama olmayacaksanız böyle devam ederiz' demek istediği açık.
Onlar alacakmış, biz girecekmiş gibi yaparken, son gelişmeler AB'nin Türkiye'ye olan ihtiyacının iyice artacağını gösteriyor...