Gezi olaylarında CHP'liler en öndeydi. Seçilmiş Erdoğan'ı indireceklerine inandırılmışlardı.
O kalkışmanın lideri ve CHP fanatiği sanatçı da başarısız olunca İngiltere'ye kaçmıştı.
Kimse hala bunu sorgulamıyor.
"Neden Londra'ya kaçtı" demiyor. Aynı şekilde darbeci terör örgütü FETÖ'nün en zengini, milyar dolarlara hükmeden bir numaralı finansörü işadamının da kaçtığı yer yine Londra'ydı. Biri Gezi diğeri 15 Temmuz olmak üzere iki darbe girişiminin en önemli isimleri soluğu İngiltere'de alıyor, Londra onları kucaklayıp bağırlarına basıyordu. Gezi'de boy gösteren çok sayıda sanatçımız da Türkiye'yi terk edip Londra'ya yerleşiyordu. Bu ne büyük sevdaydı.
Dönelim tekrar Gezi günlerine.
O kalkışmada hafızalara kazınan bir kadın vardı.
Polisin üzerine kahraman gibi yürüyor, üzerine su sıkılıyor, o korkusuzca direnip ayakta kalıyordu. Vay be idi durumlar.
Üstelik üzerinde özenle seçilmiş bir kırmızı elbise vardı.
Kırmızı elbiseli direnişçi olarak tarihe geçmekten çok mutluydu.
Ancak o kıyafetin kırmızı seçilmesi, o kadının öne sürülmesi bile bir planın parçasıydı.
Kırmızılı kadın Gezi'nin sembolü yapılacaktı. Karar verilmişti ve öyle de oldu.
Ertesi gün bir baktık, İngiliz elçiliğinin tüm kadınları kırmızı elbise giymiş, Aydın Doğan'ın gazetesini çağırmış, elçilik merdivenlerine dizilip poz veriyordu. Hürriyet gazetesi de "Kırmızılı kahraman direnişçiye İngiliz elçiliğinden kırmızı elbiseli çalışanlar tarafından büyük destek" diye haber yapılıyordu. Aydın Bey'in gazetesi de bu durumu hiç sorgulamıyordu.
"Yahu İngilizler neden kırmızıya bürünüp Türkiye'de seçilmişe karşı bir kalkışmaya KIRMIZI destek verir" diye hiç sormuyordu.
E neden sorsunlardı? Onlar da Gezi'ye candan destek veriyorlar, kırmızılı kadını manşetlerine taşıyorlardı.
Fazla kurcalamanın anlamı yoktu.
Çünkü ortada istihbarat örgütlerinin bir planı vardı.
Kırmızı renk, halk hareketlerinde, isyanlarda ve devrimlerde tarih boyunca çok güçlü sembolik anlamlar taşıyordu.
İnsan psikolojisinde kırmızı, tehlike ve uyarı rengi olduğu kadar eyleme geçme çağrısıydı.
Kalkışmalarda kırmızı, "sokağa çıkma zamanı" gibi bir eylem sinyali veriyordu. Kırmızı, direnişin bedelini sembolize ediyordu. Devrimci hareketin sembolüydü. Hatta bazı Latin Amerika ve Asya ülkelerinde kırmızı bu yüzden yasaklanmıştı. Özenle seçilmiş kırmızılı kadını ve akabinde kızıl bayrakları bir anda bir el Taksim'e sürüverdi.
Kim organize etti bunu diye düşünürken ses İngiliz elçiliğindeki kırmızılı elbise giymiş devrimci çalışanlardan geldi.
CHP'liler İngilizleri çok severdi. Bugünlere mahsus değildi bu. Cumhuriyet'in ilk yıllarında CHP milletvekilinin organizasyonuyla JÖN Türkler İngiliz elçinin arabasına at olup Sirkeci'den Taksim'e kadar götürmüşlerdi.
CHP lideri Özgür Özel "Biz Jön Türkleriz" diye övünüyordu. Jön Türkler İngilizlerin bağrına basıp Londra'da devşirip gönderdiği ve Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkan kullanışlı elemanlar, hatta bazıları elçinin arabasındaki atlardı. CHP'li milletvekili yıllar önce Meclis kürsüsünde "Medeniyetin ve insan haklarının hamisi İngiltere" diye bağırdıktan kısa bir süre sonra Başbakan yapılıyordu muhtıra ile. Nasıl sevmesinlerdi İngilizleri? Ekrem İmamoğlu da gururla İngiltere'yi ziyaret ediyor, Sevr anlaşmasının mimarı ve İngiliz derin devletinin bir numaralı kurumu Chatham House'da soluğu alıyordu.
Orada faiz lobisinin temsilcileri Goldman Sachs, JP Morgan, Morgan Stanley, Citi Group, Credit Suisse, HSBC, Barclays gibi yatırım bankaları ile görüşüyor, ödül bile alıyordu.
Ziyaret ettiği Londra Belediye başkanı da "Sizin başarınız, bizim başarımız" diye haykırıyordu.
Yolsuzluktan tutuklanmadan aylar önce onun perde arkasından en büyük tanıtım ve parlatma çalışmasını yapan CHP'li dostuma "İmamoğlu tasfiye olacak. Amerika'nın dünya sahnesinden tasfiye ettiği İngilizlere çok yanaştı." dediğimde bana güldü. Bugüne geldiğimizde CHP'li bir itirafçı "Paralar Londra'ya kaçırıldı" diyordu.
Özgür Özel "İmamoğlu tutuklandığında neden destek vermedi" diye İngilizlere kırıldığını küstüğünü açıklıyor.
Halbuki İngilizler at olarak kullanılır, ıskartaya çıkınca terk eder. Bugüne geldiğimizde İngiliz istihbaratının elemanı olduğunu itiraf eden ajanın, Ekrem İmamoğlu ve CHP'li gazetecilerle ilişkileri ortalığı dökülüyor. Belediye'den kopyalanan ve İstihbarat örgütlerine gönderilen veri tabanlarına kadar müthiş itiraflar geliyor. Ve bir kitap yazılıyor. Kapağında baştan sona KIRMIZI zeminde Ekrem İmamoğlu var. Onu anlatıyor. Özgür Bey de önsözünü yazmış. Yayınevinin adı ise KIRMIZI kedi! Yahu İngiliz elçiliğinin kadınları bıraktı kırmızı giymeyi... Siz hala KIRMIZI derdinseniz iyi mi?
Kediler bile kırmızıyı algılayamıyor, gri görüyor dünyayı.
Haberiniz yok!