Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahimKalın, devlet adamı ve siyasetçi kimliğiyletanınsa da "entelektüel"kimliği çok daha ön planda. Kalın, dünlebugün, bugünle yarın arasında köprü kurmayaçalışan kitapları ve yazılarıyla düşüncedünyamızı zenginleştiren özgün entelektüellerimizdenbiri. Zaman zaman çok sevdiğiAnadolu'nun ruhunu, aşkını ve derinliğiniyansıtan ve bizi "biz" yapan türkülerimizlede karşımıza çıkıyor.
Ama ne yazık ki artık o türküler bile "bizi" ortaklaştırmaya yetmiyor.
Birkaç gün önce, medyaya insanın içini ısıtan bir haber düştü. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın'ın söylediği "Hiç oldum" türküsüne, kendisini "devrimci-solcu" olarak niteleyen gitar ustası Erkan Oğur da eşlik etmiş...
Ne kadar güzel değil mi?
Siyasette kutuplaşmanın had safhaya ulaştığı bir zaman diliminde, sanat yine devreye girmiş ve zehirli dilleri susturan bir adım atmıştı.
Gerçekten sanat bunu başamış mıydı?
BATICI MEYVENİN ZEHİRLİ ÜRÜNLERİ
Olması gerekendi ama olmadı, olamazdı da... Çünkü pusuda bekleyen zehirli Batıcı meyvenin ürünleri "laik solcu aydınlar" hemen harekete geçecek ve vahşi bir itibarsızlaştırma kampanyası başlatacaklardı. Bugün bu tavırları çok daha net görüyoruz ama bu yeni de değil. Darbeler tarihiyle bu aydınların ve sosyolojinin körleşmesi arasında yakın bir ilişki var. Daha 1950'den itibaren halkın sandıklara dökülmesine "karşıdevrim" diyen ve siyasi rakibini "düşmanlaştıran" bir zihniyettir bu...
Bu siyasi zeminin oluşmasına bir nebze de olsa katkı yapan Ertuğrul Özkök bile bu kadarına tahammül edemedi ve "Yuhhyahu, yuh artık" diye bir yazı yazdı.
Şöyle diyordu: "Yahu arkadaş... Bu ülkede birliktesöyleyeceğimiz bir tek şarkı bile kalmadımı artık... Mahalleleri, mekânları,gazeteleri, televizyonları böldük...Şarkılarımızı da mı böleceğiz yani..."
TÜRKÜLERE DÜŞMAN OLMAK
Peki, kimdi bunlar? Öyle isimsiz birileri miydi? Öyle olmadığını artık biliyoruz... Yön dergisinden Cumhuriyet'e, CHP'den sosyalist Dev-Genç'e, Sözcü'den Halk TV'ye kadar hepsi aynı şeyi yaptı, yapıyor. Doğrusu bu kadarına Türkiye alışıktı. Yakın zamanda da Fazıl Say'dan MazharAlanson'a, Yavuz Bingöl'den ErdalBeşikçioğlu'na çok sayıda sanatçı da aynı çirkin saldırıya uğradı.
Şimdi çok daha utanç verici bir tabloyla karşı karşıyayız. "Hiç oldum" türküsüne sadece kopuz çalarak katılan Erkan Oğur, saldırılar karşısında geri adım atıyor ve şu utanç verici sözleri söylüyordu: "İçimin bir köşesi cız etmişti,benim ne işim var diye."
Hem "Müzik siyaset üstüdür" diyeceksin hem de "mahalle baskısı"na teslim olacaksın? Yaptığı şeyi savunamayan, arkasında duramayan bir sanatçı "evrensel" ve "devrimci" olabilir mi? Oğur, türküdeki "hiç olmayı" anlamış olsaydı, kendisini hiçleştirmezdi.
Ona en iyi cevabı yine bir sanatçı, Şükriye Tutkun verdi: "İbrahim Kalın Bey, politik görüşünebakmaksızın sanatçı kişiliğindendolayı Erkan Oğur'la çalışabilecekkadar müziksever, ama müziğin evrenselolduğunu savunan solcu dostlarımız,sırf politik görüşü sebebiylekendi ülkesinin müzik insanına kıyabiliyor.Müzik hani evrenseldi?"
Elazığlı Erkan Oğur'a son bir hatırlatma. Elazığ Musiki Cemiyeti 1923 yılında kurulmuş, Anadolu ve Osmanlı musiki geleneğini yaşatan bir kurum. Bu derin gelenekten gelip bu kadar iptidai ve ötekileştirici bir dil kullanan Oğur'u da Elazığlılara havale ediyorum.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.