Bazıları Allah'a inanan herkesin Cennete gideceğini sanıyor. Bu çok yanlıştır. Amentü'deki altı esastan birine inanmayanın imanı geçersizdir. Bunun için inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Ahirette kurtulmak, ibadetin çok olmasına değil, doğru imana bağlıdır. İhlaslı ameli az da olsa, hatta hiç ameli olmasa, zerre kadar doğru imanı olsa yine Cennete girer. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.
Buhari, Müslim
Doğru iman nedir?
İman doğru olmadıkça, ibadetlere sevab verilmez. Onun için, doğru imanı öğrenip ona göre iman etmek şarttır. İmanın doğru olması için gerekli şartlardan bazıları:
1- İmanda sabit olmak: (Üç yıl sonra İslamiyet'i bırakıp Hristiyan olacağım) diyen, o anda dinden çıkıp kâfir olur.
2- Havf ve recâ arasında olmak: Yani Allah'ın azabından korkmak ve rahmetinden ümit kesmemek gerekir.
3- Can boğaza gelmeden iman etmek: Ölürken, âhiret hâllerini gördükten sonra kâfirin imanı geçerli olmaz, fakat o anda da, Müslümanın günahlardan tevbesi kabul olur.
4- Güneş batıdan doğmadan önce iman etmek: Güneş batıdan doğunca tevbe kapısı kapanır.
5- Gaybı yalnız Allahü teâlâ bilir: Allah bildirirse peygamberin veya evliyanın da bilebileceğine inanmak gerekir.
6- Kâfirliğe sebep olan bir şeyi kullanmamak ve söylememek: Mesela haç takmamak, şakadan da olsa, (Ben kâfirim) dememek gerekir.
7- Dînî bir hükümde şüphe etmemek: Mesela (Namaz ve tesettür farz mı, şarap haram mı?) diye tereddüt etmemek gerekir.
8- İtikadını İslam dininden almak: Tarihçilerin, felsefecilerin değil, Resulullah'ın bildirdiği ve Ehl-i sünnet âlimlerinin açıkladığı şekilde iman etmek.
9- Amentü'deki altı esasa inanmak: Hayrın, şerrin ve her şeyin Allah'tan olduğuna inanmak gerekir. İnsanda irade-i cüziyye vardır. İşlediği günahlardan mesuldür. İmanın şartını beşe indiren ve yediye çıkaran sapıklar varsa da, imanın şartlarından herhangi birini inkâr eden veya yeni şart ilave eden kâfir olur.
10- Hubb-i fillah, buğd-ı fillah üzere olmak: Sevgi ve nefreti yalnız Allah için olmak. Allah düşmanlarını sevmek, onları dost edinmek, Allah dostlarına düşman olmak küfrü gerektirir. Mesela kâfir olan Sokrat'ı sevmek, İmam-ı Gazali'ye düşman olmak gibi.
11- Ehl-i kitabın da cehennemlik olduğuna inanmak: Onların Cennete gireceğine inanan kâfir olur.
Müşrik kimdir?
Müşrik, Allah'ın dışında uydurma ilahları O'na ortak koşan kimse demektir.
Kur'an, Mekkelilerin çoğunluğunu oluşturan müşriklerin ortak koşmalarından, batıl inançlarından ve bazı olumsuz davranışlarından bahseder. Söz gelimi, Kur'an'da Allah'a inanmakla birlikte putlara da tapınmak, Allah'a oğul ve kız isnadında bulunmak, putları şefaatçi yani Allah'a yakınlaşma vasıtası olarak görmek ve O'na batıl zan ve isnatlarda bulunmak gibi hususlara dikkat çekilmektedir.
Müşriklerden bahseden ayetler, onları, putlardan yardım bekleyen, Allah'ı ve ayetlerini yalanlayan ve kıyamet gününün varlığına inanmayan kimseler olarak takdim etmektedir. Dolayısıyla ayetlerde onların asla dost edinilmemesi ve onlardan yardım talep edilmemesi emredilmektedir. Allah Resulü, her zaman onların İslam'a girmelerini ve böylece dünya ahiret mutluluğunu kazanmalarını istemiş ve onları kazanmaya çalışmıştır.
Rahmet Peygamberi, asla intikam almaya çalışmayarak onların İslam'ı seçmeleri ümidini hep taşımıştır.
2019 fitre kaç lira? Fitre en geç ne zaman verilir? Fitre kimlere verilir? Fitre nedir?
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, yaklaşan ramazan ayı nedeniyle tüketimi artacak ürünleri imal eden işletmelere yönelik denetimlere ağırlık vereceklerini belirterek, "Özellikle toplu iftar alanları, üretim yerleri ve 'Ramazan paketi' adı altında muhtelif gıdaları içeren paketlerin satış ve dağıtımının yapıldığı iş yerlerinin denetimi konusunda, 81 il müdürlüğümüze talimat verdik." dedi.
Açıklamalarda bulunan Pakdemirli, gıda zincirinin tüm aşamalarında tüketici sağlığının korunması ve güvenilir gıda arzının sağlanmasının Bakanlığın sorumluluğunda olduğunu anımsattı.
YILLIK DENETİM PROGRAMI
Pakdemirli, üretilen, ithal edilen ve satışa sunulan gıda maddelerinin güvenirliliğine yönelik denetimlerin, il bazında hazırlanan aylık denetim programlarıyla ürün ve risk bazında hazırlanan yıllık denetim programları çerçevesinde yürütüldüğünü dile getirdi.
Yaklaşan ramazan ayı nedeniyle halkın beslenme alışkanlıklarında oluşacak değişiklikler göz önünde bulundurularak, tüketimi artacak ürünleri imal eden işletmelere yönelik denetimlere ağırlık vereceklerini ifade eden Pakdemirli, şunları kaydetti:
"Özellikle toplu iftarların yapıldığı yerler ve tedarik sağlayan şirketler, et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, tatlı ve pastacılık ürünleri, şekerleme, unlu mamuller, ekmek ve pide üreten işletmeler ile 'Ramazan paketi' adı altında muhtelif gıdaları içeren paketlerin satış ve dağıtımının yapıldığı iş yerlerinin denetimi için, 81 il müdürlüğümüze ramazan ayına özel denetim programı oluşturmaları yönünde talimat verdik."
Bakanlık olarak yıl başından bu güne kadar ülke genelinde gıda satış ve toplu tüketim yerlerinde 271 bin 536, üretim yerlerinde 50 bin 725 olmak üzere toplam 322 bin 261 denetim gerçekleştirdiklerini anlatan Pakdemirli, bu denetimler sonucunda gıda işletmelerine toplam 3 bin 432 yasal işlem uyguladıklarını bildirdi.
Pakdemirli, vatandaşların huzurlu ve sağlıklı bir ramazan ayı geçirmesi için kamu sağlığı ve tüketici menfaatlerini korumaya yönelik çalışmalarının artarak devam edeceğini belirtti.
TÜKETİCİLERE UYARI GELDİ
Pakdemirli, tüketicilerin gıda ürünleri alırken dikkat etmesi gereken hususlara ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, gıdaların etiketlerinde öncelikle Tarım ve Orman Bakanlığının kayıt veya onay numarası ile ithal ürünün ithalat izinlerinin olup olmadığının kontrol edilmesi gerektiğini söyledi.
Ürünün etiketlerde nasıl adlandırıldığına dikkat edilerek içindekiler bölümünün incelenmesi uyarısında bulunan Pakdemirli, ürünün özelliklerinin etiket bilgileriyle karşılaştırılmasının önemine işaret etti.
Etiketteki bilgilerin okunmayacak derecede silik olmaması gerektiğini ifade eden Pakdemirli, ürünün üzerinde gerekli uyarı ve açıklamaların yazılmış olması konusunda da tüketicileri uyardı. Pakdemirli, ürün satın alırken önemsenmesi gereken diğer unsurları ise şöyle sıraladı:
"Ürünün etiketi üzerindeki son tüketim tarihi veya tavsiye edilen tüketim tarihi dikkatle okunmalı. Son tüketim tarihi geçmiş ürünler alınmamalı ve Alo 174 Gıda Hattına, Tarım İletişim Merkezi (TİMER 180) veya en yakın Tarım ve Orman il/ilçe müdürlüklerine bildirilmeli. Gıdalar, uygun koşullarda muhafaza edilmeli, hazırlanmalı ve tüketilmeli. Her ürünün kendine özgü muhafaza şartlarında (sıcaklık, nem, ışık, vb.) satışa sunulup sunulmadığı kontrol edilmeli. Teknik ve hijyenik koşullara uygun olmayan açıkta satılan gıdalar ile ambalajı yırtılmış, bozulmuş ve deforme olmuş ürünler satın alınmamalı. Dökme olarak (orijinal ambalajından çıkarılmış) satın alınan gıdaların etiket bilgileri (son tüketim tarihi, üretici firma vb.) mutlaka istenmeli."
Esenlik yurduna davet
Yûnus sûresi 25. ayette Allah (c.c.) kullarını "esenlik yurdu"na, ayetteki orijinal ifadesi ile "darüsselam"a çağırdığını ilan etmektedir.
Dinin amacı insanlar için ebedî mutluluğu sağlamaktır. Dünya hayatında peygamberleri dinleyenlere, akıl ve iradelerini doğru kullananlara Allah doğru yolu göstermektedir.
Bu yolun sonu cennettir, cemal-i ilahîdir, insanlara eşsiz saadet bahşeden Allah'ın rızasıdır.
Böylesine bir mutluluktan mahrum olanlar, olmadık hayallerin peşine düşerek hurafelere kapılır ve kendi sonlarını hazırlamış olurlar.
Hz. Peygamberin vazifesi onları uyarmaktır, o da vahyi tebliğ ederek gerekli açıklamaları yapmış, vazifesini hakkıyla yerine getirmiştir.
Hz. Peygamberin gönderilmesiyle birlikte hiç kimsenin "Bizi uyaran olmadı." demeye hakkı kalmamıştır.
Allah'tan başka hiç kimsenin bir din koymaya hakkı yoktur.
Allah'ın göndermiş olduğu İslam'a tabi olmayanlar, hiç şüphesiz, onun kendileri için yararlı olan talimat ve sınırlamalarından da uzak kalırlar. Böylece hem dünyalarını hem de ahiretlerini heba etmiş olurlar.
Regâib kandili
Sözlükte "Kendisine rağbet edilen şey, bol ve değerli bağış" anlamına gelen regâib kelimesi, dinî literatürde "Bol sevap ve mükâfat, faziletli amel" manalarında kullanılmakta olup, hicrî takvime göre yedinci ay olan Recebin ilk perşembesini cumaya bağlayan geceye ad olmuştur.
Bu gecenin önemine işaret eden bir hadisinde Hz. Peygamber (s.a.s.);
"Beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar geri çevrilmez. Bunlar; Recebin ilk Cuma gecesi (Regâib gecesi), Şabanın ortasında bulunan gece (Berat gecesi), Cuma geceleri, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleridir." (Beyhaki, Sünen, Şuabül- İman, 3/342) buyurmaktadır. Diğer kandil gecelerinde olduğu gibi, Regâib kandillerinde de minarelere kandillerin asılması gelenek hâline gelmiştir.
Regâib gecesine özel yapılması gereken bir ibadet bulunmayıp müminler bu geceyi Kur'an-ı Kerim tilaveti, tövbe-istiğfar, namaz, dua, zikir ve tesbihat ile değerlendirebilirler.
Bu gece Allah'a bağlılık ve kulluğun, aile bireyleri ve diğer insanlarla ilişkilerin gözden geçirilmesi, dargınlıkların giderilip gönüllerin alınması, hayır ve iyiliklerin arttırılması için bir fırsat olarak görülmelidir.
Üç aylar
Üç Aylar; Ramazan ayı ile biten, rahmeti, bereketi ve mağfireti bol, feyizli ve kutlu bir zaman dilimidir.
Bu aylar; kameri takvime göre Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Bu aylar; dinî duyguların yoğunluk kazandığı, merhamet, şefkat, yardımlaşma ve dayanışma hislerinin doruk noktaya ulaştığı aylardır.
Üç aylar; tövbe etmenin, affın, manevi arınmanın ve kendini yenilemenin habercisi olan Regaib, Mirac, Berat ve Kadir geceleri ve Ramazan Bayramı gibi mübarek gün ve gecelerin içinde bulunduğu bir maneviyat mevsimidir. Bu aylar; geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe daha bir azim ve enerji dolu olarak girmek için iyi bir imkândır. Sevgili Peygamberimiz, bu aylarda her zamankinden daha çok ibadet eder ve şöyle dua ederdi: "Allah'ım! Recep ve Şaban ayını hakkımızda hayırlı kıl, bizi Ramazan ayına kavuştur." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 259).
Üç aylar; yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi değerlendirmemiz için bulunmaz bir fırsattır. Bu aylarda yapılacak dualar, tevbe-istiğfarlar, kalıcı iyilik ve hayırlar, sevinç ve kederlerin gönülden paylaşılması Rabbimizin katında karşılığını fazlasıyla bulacaktır.
Güzel sesli âlim sahabî: Abdullah b. Me’sûd (r.a.)
İlk iman eden altı kişiden biri olan Abdullah b. Mes'ûd, müşriklerin eziyetlerinden kurtulmak için Habeşistan ve Medine hicretlerine katılmıştır.
Kimseden korkmadan Kâbe'de aşikâre Kur'an okuyan ilk sahabîdir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanındaki bütün savaşlarda yer almış, Bedir'de Ebû Cehil'i öldürmüş, Uhud'da ortaya çıkan panik sırasında Hz. Peygamberin yanından hiç ayrılmamıştır. Kendisini Resûlullah'ın hizmetine adadığı için ondan birçok hadis rivayet etmiştir. Resûlullah, sesi çok güzel olan İbn Mes'ûd'un Kur'an okuyuşunu huşû ile dinlemiş ve göz yaşı dökmüştür. İbn Mes'ûd (r.a.) sahabe arasında ahlak ve yaşayışı bakımından Resûlullah'a en çok benzeyen bir kimse olarak kabul edilmiştir. Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) kısa boylu, esmer, zayıf, uzun saçlı, güzel giyinmeyi seven, çok mütevazı biri olarak tarif edilmiştir.
Kûfe'deki ilmî faaliyetlerin başında bulunan İbn Mes'ûd (r.a.); tefsir, kıraat ve fıkıhta Kûfe ekolünün temellerini atmıştır. Medine'ye dönünce hastalanmış ve altmış yaşını geçmiş olarak vefat etmiştir.
Ahiret ahvalimiz
Kur'an-ı Kerim, kıyamet gününü tasvir ettiği ayetlerde, o gün bazı yüzlerin ağarıp parlayacağı, bazı yüzlerin ise kararıp simsiyah kesileceği yönünde ifadelere yer verir. Bu mecazî ifadelerle o günde bazı kişilerin sevineceği, bazılarının da üzüleceği anlatılmaktadır.
Dünyada Allah'a ve Resûlü'ne inanan, emirlerine uygun hareket edip güzel işler yapanların ahiret günü yüzleri ak ve alınları açık olacaktır. Bu kişilerin Allah'ın huzurunda utanacak ve üzülecek durumları olmayacaktır. Allah'ın rahmetine erecekleri ve ebedî kalmak üzere cennete girecekleri için sevinçli ve mutlu oldukları yüzlerinden belli olacaktır.
Yüzleri kararanlara gelince onlar, dünyada Allah ve Resûlü'ne inanmadıkları veya inandıktan sonra inkâra saparak Allah'ın emirlerine aykırı hareket ettikleri için pişman olup utanacaklar, üzüleceklerdir.
Tabii ki o gün utanma, pişmanlık veya üzülme hiçbir fayda sağlamayacaktır.
Yüce kitabımız, işte bu hakikatleri, o çetin gün daha gelmeden bizlere haber vermektedir.
Sadaka serveti bereketlendirir
Birçok insan sadakanın serveti azalttığını, faizin ise servete servet kattığını düşünür ve inanır. Hâlbuki "Allah faizi tüketir, sadakaları ise arttırır ve Allah hiçbir inkârcı günahkârı sevmez." (Bakara, 2/276) ayeti, bu düşüncenin isabetli olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Sadakanın artması ve arttırılmasından maksat; sadaka verenin servetinin bereketlenmesi ve artması, servetinden hayır görmesi, sadaka sayesinde amel defterinin sevapla dolması, servetin veriliş amacını gerçekleştirmesidir.
Faizin eksiltilmesi ise rakam ve hacim olarak kabaran servetin bereketinin kalkması, sahibine yaramaması, kişinin günahını arttırarak manevî bakımdan iflasını hazırlamasıdır.
Bu, arttırma ve eksiltmenin ferdi boyutudur.
Sosyal boyutta ise sadaka ve infak sayesinde çok sayıda insan zenginlikten istifade eder. Bu istifade refahın tabana yayılmasını sağlar. Refahın tabana yayılması ürün talebini, ürün talebi de üretimi arttırır ve bu da ülkenin zenginleşmesine katkı sağlar. Faiz ise hiç şüphesiz bunun tam tersi neticeler doğurur.