Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı
Donald Trump'la gerçekleştirdiği tarihi zirve tartışılmaya devam ediyor.
Aklı başında herkes, dünya basını da dahil, Erdoğan'ın
zirvede başrolü oynadığını ve
süreci domine ettiğini dile getiriyor.
Bu tespiti yapanlar arasında muhalif gazeteciler de var.
E tablo net tabii.
Zira
ABD'ye rağmen sahada askeri bir operasyon
yapan bir devletin
liderinin
Beyaz Saray'da böylesine ağırlandığına pek
şahit olmuş değiliz.
Olsa olsa
Rusya ve
Çin gibi, büyük ve
etkili sınırlı sayıda ülkenin lideri için böyle
bir durum söz konusu olabilirdi. Bu arada
zirveyi Washington'da izleyen meslektaşlarımızdan
öğrendiğimize göre, Erdoğan'a
ABD'de uygulanan
güvenlik protokolü de birinci sınıfmış.
Kimilerinin ise Türkiye için gurur verici bu tablonun anlatılmasına bile tahammülleri yok. Yaşananların
gözlerimizi kamaştırmaması gerektiğini söylüyorlar.
Zirveden çıkan somut kazanımlara bakalım diyorlar.
Azıcık özgüvenin kime ne zararı olur bilmiyorum ama hay hay...
***
Zirvenin birinci kazanımı kuşkusuz, Barış Pınarı Harekatı'nın
sahadaki kazanımlarına rağmen, ABD'nin gündeminde
yaptırımların hiçbirinin uygulanmayacak olması.
İkincisi, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki
askeri varlığının meşruiyeti ABD tarafından kabul edildi.
Üçüncüsü, oluşan mutabakat havası,
Ermeni Soykırımı tasarısının rafa kaldırılmasını sağladı.
Dördüncüsü, Ankara, uluslararası arenada
oyun kurucular ligine yükselmek için ciddi bir prestij sağladı.
Avrupa gazetelerine "Patron kim?" manşetleri attırdı.
***
Hepsinden önemlisi ABD ile yürütülen tüm bu süreç
Moskova ile olan dengeleri sarsmayacak bir çerçevede yürütüldü.
Rusya ile yapılan S-400 anlaşmasındaki
fiili durum korundu. F-35'lerle ilgili
sürecin kapısı da tamamen kapatılmadı.
Muğlakta kalan, YPG'nin meşruiyeti konusuna dair önümüzdeki günlerde ABD'den şaşırtıcı bir adım gelirse de kimse şaşırmasın!
ABD kaybedince kendini kaybetmiş hisseden hanımlar beyler...
Ekranların sıkı solcuları, İslamcıları...
Türkiye'nin kazandıklarından bahsediyoruz, farkında mısınız?
Kaybedenler kulübüne üye yazılmak, mutsuz olmak için bunca çaba niye?