NEREDEN nereye? 90'lı yıllarda ABD'de New York Times ya da Washington Post gazetelerinde Türkiye ile alakalı SATILIK MÜTTEFİK ve benzeri başlıklarla, aşağılayıcı birkaç makale yazıldığında, Türkiye'de adeta zelzele etkisi yapardı.
Hükümet telaşa düşer, bakanlar korkuya kapılır, "Eyvah ABD'yi üzdük şimdi ne yapacağız?" endişesi, askeri ve sivil bürokrasiyi, vesayetçi çevreleri acayip telaşlandırırdı. Büyük kabuslar yaşanırdı. Ortalık toz dumana boğulur, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'ne özür ve bağlılık ziyaretleri tavan yapardı.
Bürokratlarımız, siyasilerimiz, askerlerimiz düşük profil kişilerle görüşebilmek için Batı başkentlerinde kapılarda yatar, araya aracılar sokar, yalvarırdı.
IMF kapısında günlerce avuç açardık. O yüzden gazetelerinde "Satılık müttefik" diye başlıklar atılır, yerin dibine sokulurduk.
İçimizde hemen darbe yapmayı düşünenler olurdu şirin gözükmek için.
Önceki gün o başlıkları atan gazetelerden Washington Post bu defa farklı bir manşet attı; "Trump, Erdoğan'a hayran" diye hem de.
The Washington Post'ta Türkiye'nin uluslararası arenadaki diplomatik başarısı kaleme alındı. ABD Başkanı Trump'ın Erdoğan'a hayranlık beslediği ve Türkiye'nin bölgesel güç olma yolunda ilerlediği aktarılan haberde "Beyaz Saray, haftalardır Erdoğan tarafından baskı altındaydı. Erdoğan,
ABD'den Suriye'nin yeni hükümetine uygulanan yaptırımların hafifletilmesini istedi.
NATO müttefiki Türkiye, Beyaz Saray'ın gözünde bir GÜÇ" ifadeleri kullanıldı.
Artık UYUMAYAN DEV'in farkındaydılar.
Türkiye son yıllarda bağımsız ve Milli politikalar izleyerek, savunma sanayiini yerli hamlelerle güçlendirerek bağımsızlığını ilan etti. Korkak vesayetçileri tasfiye edip uluslararası arenada tüm zincirleri kırdı. Trump'ın, Erdoğan hayranlığı buradan geliyordu.
O yüzden "Erdoğan önce Türkiye diyor" şeklinde açıklıyordu bunun sebebini.
Yıllardır bu sütunlarda, Türkiye'nin son hamlelerine bakarak "Washington- Ankara-Moskova ekseni kuruluyor." diye yazıyordum.
O eksen bugün kuruldu ve Yeni Dünya Düzeni'ni inşa ediyor. Avrupa'nın da Türkiye'ye muhtaç hale geleceğini ısrarla burada defalarca dile getirdim. Geldiğimiz son noktada senelerdir Türkiye'yi yerden yere vurmayı kendine görev edinmiş İngiliz Financial Times bile iki gün önce "Avrupa'nın güvenliği Türkiye'nin ellerinde.
Artık hayati önem arz eden Ankara'ya muhtaç hale geldiler. Stratejik öneme sahip bu ülkeye artık mahkumuz.
Türkiye artık Avrupa için vazgeçilmez ülke.
Erdoğan, Rusya ve Ukrayna'yı bile masaya oturtabilecek NADİR LİDERLERDEN biri" diye başlayan uzun bir makale yayınladı. Ve bir baktık dün Rusya ile Ukrayna heyetleri İstanbul'da kurduğumuz masa için ülkemize akın etti. Afrika ülkeleri bile birbiriyle savaşma noktasına geldiği anda kendilerini Türkiye'de kurulan barış masasında buluyor.
Pakistan'la Hindistan arasında nükleer savaşa dönüşecek krizi dahi Türkiye'nin diplomasi trafiği çözdü. İran da Avrupa'nın Almanya, Fransa gibi lider ülkeleriyle nükleer müzakerelerde bulunmak üzere Türkiye'yi seçiyor. Trump, Suud Prensi Selman ve Suriye Devlet Başkan'ı Şara ile görüşüyor.
O toplantıya Başkan Erdoğan telefonla bağlanarak katılıyor. Suriye deyince masada söz sahibi olan birinci ülke Türkiye. Bizim muhalefet Esad Moskova'ya kaçarken "Türkiye Esad ile görüşmeli" diyordu. Uykudan uyanıp gerçeği gördüklerinde bu defa "Suriye'yi İsrail'e peşkeş çektik" diye asılsız suçlamalarda bulundular. Dün muhalif Cüneyt Özdemir bile "Kardeşim ne düşünürseniz düşünün Türkiye Suriye'de söz sahibi. Trump Suriye Devlet Başkanı Şara ile görüşürken Netenyahu'yu aramıyor. Erdoğan'ı arıyor. Bunu görmek ve kabullenmek zorundasınız" diyordu. Cüneyt haklıydı ve görüyordu neler olduğunu.
Ancak bizim muhalefeti Cüneyt gibi uyandırmaya çalışsanız bile bunlar horlamaya devam eder.
Çünkü bunlarda dünyayı anlama, Türkiye'nin geldiği noktayı görme gibi yetenek, vizyon, öngörü hiç yok.
Ömrünü uyuyarak geçirenin görebileceği ancak rüyasında yaşadıkları. Uyandıklarında rüyalarıyla paralel konuşup sonra tekrar derin uykulara dalıyorlar. Yıllardır uykuda oldukları için hala Eski Türkiye var zannediyorlar.
O yüzden gidip "Türkiye artık BÜYÜK GÜÇ oldu" diye manşetler atan Batı basınında ülkesini yerden yere vuruyorlar. "Yahu adamlar Türkiye'yi parmak ısırarak göklere çıkarıyor. Onlar bile sizin gibi horlamıyor. Siz hala dövünerek bu gerçekle yüzleşen küresel medyadan medet umuyorsunuz" diyorsun, aval aval bakıyorlar.
Rüyada İsrail'i görüp, hep onun ağzıyla konuşuyorlar.
Birileri onlara "Siz uykudayken Türkiye'de başka şeyler oluyor, terör dahi bitiyor" diyor. Kimi "Hadi ya" diyor üzülüyor, kimi "Anlayamıyorum bu nasıl oluyor" diye hayıflanıyor, kimi de açık açık "bana ne, ben mi savaşıyorum" diyor. Doğru diyor. Uykuda olanlar bu ülke için nasıl savaşsın ki?
Hiç uyuyanla uyumayan bir olur mu?