Gökhan Keser’den Selena ve Survivor itirafları
2006 yılında yayınlanan Selena'daki "Burak" karakteri ile hayatımıza giren Gökhan Keser, Survivor yarışmasıyla da adından söz ettirmişti. Ünlü oyuncu ve şarkıcı Gökhan Keser, hem kariyeri hem de özel hayatı hakkında merak edilenleri anlattı.
Oyuncu ve şarkıcı Gökhan Keser, Günaydın'ın YouTube kanalında 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. İşte Gökhan Keser'in röportajından satır başları...
Kaynak: Instagram
-Nasılsın, nasıl gidiyor hayat?
Yeni şarkımız çıktı yakın zamanda, "Yeter". Onun şu an heyecanı var üstümde. Onun dışında tekrar yeni diğer şarkılarımla alakalı çalışmalarımız devam ediyor. Yazıyorum, çiziyorum, stüdyoda çok vakit geçiriyorum. Görüştüğüm bazı projeler oluyor aynı zamanda ama böyle bir anlaştığım bir iş yok. Ama belki bir ihtimal olabilir diye düşündüğüm bir şey var.
TEKRAR BAŞLAMAK İSTİYORUM
-Televizyon, sinema tarafında mı?
Televizyon. En son bir sinemamız vardı zaten, çektik ve hala yayınlanmadı. Ama televizyonda da birazcık olursa, totaliyle hepsi içime sinen bir işle tekrardan başlamak istiyorum açıkçası. Çünkü çok aşırı da vakit aldığı için müzik tarafımı da biraz engelliyor. O yüzden gözümün arkada kalmayacağı bir şekilde başlamak istiyorum.
- Televizyondan bilinçli olarak mı uzak kaldın? Yani müziğe sekteye uğrattığı için mi ekranlarda yoksun?
Bir tık aslında öyle. Çok fazla zaman aldığı için daha çok televizyon filmi, sinema filmi projelerim olmuştu. Onlara daha çok ağırlık verdim. Bir de dediğim gibi gelen projelerde de beni çok mutlu edeceğine inanmadığım işlerle hep bir muhabbetimiz oldu. Böyle bir beynimde ışık çakan bir proje, heyecanlandıran bir şey olsaydı olurdu. Daha çok bunlar sinemada ve televizyon filmlerinde gerçekleştirdiğim işler oldu. Mesela Atçalı Kel Mehmet, yıllar önce gerçek bir hikayede olan bir karakterimiz. Ona hayat vermek benim için çok özeldi. Yaklaşık bir ay İzmir'de kaldım. Dönem işi olması benim için çok güzeldi. Son çektiğim sinema filmi, o da aynı şekilde Ali Reşat Çavuş, Teşkilat-ı Mahsusa'nın üyelerinden. Ona hayat verdim. Hep böyle özel işlerde bulundum. Ama dediğim gibi birazcık o ara verme durumu da çok fazla zaman aldığı için daha böyle televizyon filmi ve sinema filmleri oldu. Ama tekrardan bir dizi olursa dediğim gibi detayları önemli.
Kaynak: Instagram
İLK ŞARKIMI 14 YAŞINDA YAZDIM
-Bugün müzik, oyunculuk, yarışma, sana dair pek çok şey konuşacağız özetle… Özel hayatında da böyle çok yönlü biri misindir?
Yani severim tabii işim birazcık böyle farklı dallarda da uğraştığım için. Meraklıyım zaten bir sürü şeye. Severim de, araştırırım da. Ama bu zaten benim hep istediğim bir şeydi. Müzik zaten en başından beri yapmak istediğim, şarkı söylemek en başından beri yapmak istediğim işti. İlk şarkımı 14 yaşında yazmıştım zaten. Hatta daha küçük bile olabilir, daha küçük yaşlarda. Hani o çok eskiye dayandığı için. Zaten benim en büyük İstanbul'a gelmemdeki hayalim müzikti. Yol alma durumu biraz farklı oldu. Modellik geçmişim de var. Modellikten sonrasında, İstanbul'a geldikten sonra bir anda oyunculuk başladı. Ama okul zamanında mesela oyunculuk geçmişim de vardı, okul tiyatrolarında vesaire. Zaten hep böyle sanatla iç içe olan bir yapım vardı. Özel hayatımda da çok yönlü sayılırım evet. Ama iş tarafında daha çok.
ARKADAŞLARIM SOKAKTA TOP OYNARKEN KENDİMİ PODYUMDA BULDUM
-Hikayeni en başından dinlemek istiyorum. 14 yaşında modelliğe başlıyorsun ve katıldığın yarışmada birinci seçiliyorsun. Nasıl karar verdin bu yarışmaya katılmaya?
14 yaşında başladım modelliğe, 16 yaşında birinci oldum. 14 yaşında başvurduğum yarışmaya beni almadılar. İzmir çapında, Ege çapında olan bir yarışmaydı o. Çünkü yaşım çok küçük olduğu için RTÜK kuralları gereği 16 yaş sınırı varmış. Ben de bunu bilmiyordum o zaman ama fiziğim uygun olduğu için ben o heyecanla halam bir yönlendirmişti. Yarışmaya işte başvurduk. Beni yarışmaya almadılar ve üzülmüştüm çok da. Hayalimde olan bir şey de değildi açıkçası. Halama ilk ben kendi hayallerimden bahsettikten sonra "O da bir sahne, o da senin işinle alakalı. Eğer yarın bir gün müzik yapmak istiyorsan, sahneye çıkmak istiyorsan o kıyafeti de iyi taşıman lazım. Gir, senin için birazcık böyle sosyal olarak da farklı bir tecrübe olur" demişti. Yarışmaya işte başvurdum. Almadıktan sonra yarışma bitti, beni aradılar. "Görüşmek istiyoruz" diye ajanstan. Ajansa gittim ve yürüyüş dersleri, koreografi dersleri aldım. Sonrasında bir anda kendimi podyumda buldum arkadaşlarım sokakta top oynarken (gülüyor). 14 yaşında modellik başladı, 16 yaşında birinci oldum başvurduğum yarışmada. Sonrasında, bir sene sonrasında da Best Model serüveni başladı. Ve akabinde işte devamında oyunculuk ve yapmak istediğim işte şarkıcılık vesaire hepsi de geri geldi.
Kaynak: Instagram
-2006 senesinde Çin'de gerçekleştirilen 64 ülkenin en iyi modellerinin yarıştığı yarışmada dünya dördüncüsü oluyorsun ve dünyanın en fotojenik erkeği seçiliyorsun. Neler hissettin?
Ya güzel bir tecrübeydi. Tek başıma gittim, Çin'e gidiyorum. Yaşım küçük, İngilizcem çok iyi değil. Bilinmezliğe gidiyorum gibi bir şey aslında. 64 tane ülkede 15-16 gün falan kaldım. Pekin'de kaldık yaklaşık bir 4-5 gün. Sonra Shenzhen'di sanırım, Shenzhen'e indik. Bir sene önce de Tolgahan yarışmada birinci olmuştu Tolgahan Sayışman. Hani hep böyle üst üste ülkelerin dereceye girmesi zaten çok böyle de denk gelen bir şey de değildi. Evet, işte Türkiye'de Türkiye ikincisi olduktan sonra bunu hak kazandım ama oraya da böyle bir tecrübe etmek için gidiyorum gibi bir şey olmuştu. Ama yaşım da çok küçüktü hani abilerim vardı diyeyim. Çünkü ben 17-18 yaşındayım. İşte 25-26 yaşlarında işte dünyada çok iyi modellerin olduğu bir yarışmaydı. Koreografilerde iyi çıkartıyordum, kıyafetleri iyi taşıyordum. Yani inşallah hala öyle taşıyorumdur (gülüyor). Sonrasında oradaki dünyanın birçok yerinden gelen çok ünlü fotoğrafçılar bütün yarışmacılarla bir çekim gerçekleştirdiler. Ve sonra ortak onlar kendi aralarında da en fotojenik erkek ünvanını ayrıyetten verdiler. Benim için de çok özel bir şey oldu tabii ki.
SELENA'NIN DEZAVANTAJLARINI YAŞIYORUM
-"Selena" dizisine değinmeden geçmek olmaz… İlk başrol deneyimin, popülerliği elde ettiğin proje. Geriye dönüp baktığında bir "iyi ki" mi senin için?
İyi ki tabii ki. Çok fenomen olmuş, hala akıllarda olan bir iş. Yıllar geçmesine rağmen en çok izlenen şu an bu çatı altındaki bir kanalın o zaman ATV'de fenomen olmuş, sokakta yürüyemediğimiz bir dönemden bahsediyoruz. Hala ve hala bu kadar aktif olması, göz önünde olması yani şöyle nasıl diyeyim, bir sürü oyuncu zaten fenomen olduğu bir işte, insanların hafızalarına kazındıktan sonra onun üstüne çıkması birazcık zor oluyor. Bunun dezavantajı oluyor mu? Pişmanlık demeyelim tabii de. Dezavantajlarını yaşıyor musun? Tabii ki bir sürü kişi yaşıyor. Ama bu gelecek projelerle alakalı. Yarın öbür gün yine bir projeyle bambaşka bir karakterle işte oradaki Burak öğretmen karakterinin üstüne çıkarak bunu aşabileceğimi düşünüyorum. Bu projeyle alakalı bir şey. Benim hafızamda hep böyle çok güzel anılarla kalan, hala sokakta yürürken dışarıda işte sosyal medyada eş, dost vs. devamlı işte 3-4 yaşında daha o yaşlarda şu an hala izliyorlar ve bir sürü nesille beraber büyüyorum gibi bir şey oluyor. Bu çok özel bir şey. Çok az kişinin yaşayabileceği bir şey diye düşünüyorum. Şu an mesela işte bunu da söyleyeyim; Youtube'da 6 milyar yakın bir izlenmesi var. Devamlı her gün tekrarı var.
Kaynak: SABAH
-Youtube'da gelmiş geçmiş en çok izlenen Türk dizi ilk bölümleri listesinde 25 milyon izlenmeyle ilk 10'da "Selena"…
Ha öyle mi? Bak onu bilmiyordum mesela. Doğrudur. Yani o yüzden çok iyi. Bütün oradaki diğer oyuncu arkadaşlarımla beraber çok güzel bir iş çıkarttık ortaya. Hala böyle anılması konuşulması ne kadar özel bir iş olduğunu gösteriyor diye düşünüyorum.
-Dizideki herkes büyüdü, değişti. Sanki bir tek sen aynı kaldın. Bunun bir sırrı var mı?
Yani genetik herhalde. Bilmiyorum ki. Yani tabii ki kendime özen gösteriyorum, bakıyorum. Oradaki yaşlar çok küçük olduğu için işte Dilara (Kurtulmuş), Gizem (Güven) vesaire hepsi zaten artık koca kız oldu artık diyeyim öyle derler ya (gülüyor). Bir de her şeye bir yana 18 yaşındaydım ben. Sinem (Kobal) de aynı şekilde 18 yaşındaydı. Ben de 18 yaşındaydım. Oynadığım karakter yaşımdan çok daha büyük bir karakter işte öğretmen karakteri. Devamlı takımı elbise vesaire. Öyle yayınlandığı için belki de işte o zamanlarda 18 ya da işte 25 düşünüp şu an mesela çok daha yaş olarak çok daha yaşlı olduğumu düşünen bir sürü kişi var diye düşünüyorum. O yaşta başladığımız için üstünden bu kadar yıl geçmesine rağmen çok değişme olmadı. Zaten yaşım hala genç (gülüyor).
SİNEM'İ ÇOK SEVERİM, PARTNERLİĞİ ÇOK ÖZELDİ
-Konusu açılmışken sorayım, Sinem Kobal ile partnerlik nasıldı?
Ya Sinem'i çok severim zaten. Benim de partner olarak ilk başta inanılmaz böyle konfor alanımı rahatlatan, ilk başta kamera karşısına geçtiğimde çok iyi oyunculuk anlamında da alışverişimin olduğu bir partnerdi. Bir yandan da işte benim ilk tecrübemde de bu kadar böyle tecrübeli isimlerle beraber olmak... İşte Zuhal Topal, Hakan Altıner vesaire bir sürü çok önemli isimler vardı. Onlarla aynı projede olmak zaten hani bir yandan da okul gibiydi. Sinem'le de böyle karşılıklı o tecrübe etmek ilk işte benim için de çok özel bir şey oldu tabii ki.
SELENA ZAMANI BABALARDAN ÇOK ŞİKAYET ALIYORDUM!
-Hala izlenip bu kadar seviliyor olmasının sırrı ne sence?
Yani dönemle alakalı birazcık ve o kimya da çok iyi tuttuğu için… Yani muadilleri vardı aslında işte Sihirli Annem vesaire falan daha böyle direkt çocuklara yönelik işti ama bizimki dediğim gibi daha böyle yediden yetmişe derler ya işte hani hakikaten böyle izleyici kitlesi daha geniş olan bir iş oldu. İzlerken çocuklarla beraber aileler de severek izliyorlardı. Dışarı çıktığımda mesela o zaman hatırlıyorum çok böyle şikayet de alıyordum. Şundan dolayı; işte "Hafta sonları maç izleyemiyorum" deyip genelde işte hani babalar çok böyle bir hayıflanıyordu ama "Artık biz de alıştık sizsiz yapamıyoruz" falan diyorlardı. Bir de söylemeden olmaz. Gani Müjde'nin kalemi ekibi Tükenmez Kalem, yapımcımız Süreç Film. Hepsinin üstüne titreyerek zaten çalıştığı bir projeydi. Bunların hepsi bir bütün olarak böyle birleştiğinde, oyuncu kadrosu işte hep böyle aile gibiydik. Öyle olmuştuk zaten. Hala görüşüyorum. Birçok ekipten arkadaşlarımla da görüşüyorum. Bunların hepsinin etken olduğunu düşünüyorum. O yüzden biraz önce sohbetin başında da dediğim gibi, böyle olacağını hissettiğim bir iş olursa tekrardan isterim.
SELENA'DA KENDİSİNE NEDEN DUBLAJ YAPILIYORDU?
-Selena dizisinin özelinde sana dair merak ettiğim şey, seni neden bir başkasının seslendirdiği olmuştur hep. Sebebi neydi bunun?
Ya bu devamlı yıllardır soruluyor. Madem şarkıcısın da şöyle de… Ya arkadaş, yani dönem şöyle bir dönem. Özcan Deniz'in de hani Türkiye'nin en iyi seslerinden birisi. Özcan Deniz de zamanında dublaj yapılıyordu. İşte ne bileyim aynı zamanda şarkıcı olanı düşünüyorum işte Kutsi vesaire. Bir yandan şimdi 18 yaşında işe başlıyorum, başlamışım. Zaten hala biraz böyle hızlı konuşuyorum. Dikkat etmeye çalışıyorum. Yıllardır artık biraz daha oturdu. Ama o yaşta biraz daha böyle artikülasyon olarak daha böyle hızlı konuştuğum. Hem edebiyat öğretmenini oynuyorsun hem de yaş olarak daha oturaklı bir ses olmasını istiyorlardı. Ve öyle başladı, dublajla başladı, dublajla devam etti. Bir de o zaman zaten birçok iş dublajlıydı. Sesli çekime sonradan 2010'lardan sonra daha çok böyle olmaya başladı.
-Ama senden başka var mıydı dublaj yapılan dizide?
Benden başka yoktu. Arada oluyordu ama benim öyle başlayıp devam ettiği için sonradan böyle sesliye de geçilmedi. Ve dediğim gibi birazcık da o işte hani edebiyat öğretmeni vs. O durumdan dolayı öyle başladı. Daha oturaklı bir ses olsun istemişlerdi yapımcılarımız. O öyle devam etti. Sonraki işlerimde zaten televizyon filmlerinde vs. hepsinde artık zaten sesli çekim oluyor, olmak zorunda. Dublaj yaptığımda da kendime dublaj yaptım. Öyle söyleyeyim yani. Gidip bazı sahnelerde işte uçak geçiyor, şu oluyor bu oluyor çekmek zorunda kalıyoruz. Gidip kendime dublajla geçirdik.
-Bir set anısı varsa dinlemek isterim…
Galata'da çekimdeyiz. İşte Selena karakterinin kafeteryası açılmıştı. Bir silahla vurulma sahnesi var. İki girişi var tamam mı? Biz şimdi sokağa falan boşalttılar. Ben alttan böyle koşturuyorum. Kurşunun önüne atlıyorum. Ben vuruluyorum. Orada da bir takozlarda da vurup silah sesi çıkartıyorlar efektif olarak orada. Bir yandan da sokağı tutmaya çalışıyorlar. Biz işte prova yapıldı o oldu bu oldu derken ben alttan işte kamera kayıt. Ben alttan başladım işte koşmaya. Şeyin üstüne atlayacağım. Kurşunun önüne işte hani Sinem'in önüne atlayıp kurşunu ben göğüsleyeceğim. Tak vurdular. Ben aldım kurşunu. "Allah" diye bir ses geldi. Bir tane teyze oradan tutmamışlar. Kendi vuruldum zannedip… Bizde şimdi akıyor ya. Ben de böyle ne oluyor anlamıyorum. "Allah" diye ses. "İmdat" falan diye böyle bir garip. Sonra "Kestik" falan diye herkes sonra teyzeye doğru koşmaya başladı (gülüyor). Kadın böyle üstüne bakıyor. Abla dedik sakin vurulmadın falan. Ya bir gülme krizi tuttu bizi. Böyle bir şey yok. Aklıma şimdi bu geldi. İnanılmazdı.
Çok anı var ya. Dışarıda çekim olduğu için çekim yapamıyorduk zaten çoğu zaman. Parklarda devamlı sağ olsun sevenleri ilgi çok iyi gösteriyorlardı. Okulda mesela hafta sonu zaten yapmak zorundaydık. Sarıyer'de bir okulda çekiyoruz. İnanılmaz anılar yani. İnanılmaz anılar. Sokakta zaten çekim yapmak bizim için imkansız bir şeydi.
-Biraz da müzik konuşalım… Son dönemde bir rap furyası var. Müzik dinleme zevkimiz değişti sanki biraz. Katılıyor musun?
Değişti. Yani çok değişti hem de. Bu yani dönem diye düşünüyorum. Bu birazcık artık o kadar çok böyle hızlı tüketime girdi ki olaylar. İlk ben müzikal yolculuğuma çıktığımda ilk albümü çıkarttığımda bir klip çekmek için mesela altı ay falan biz beklerdik. Single mesela böyle bir altı ay gibi bir süre vardı. Yapımcımızla konuşuyoruz, "Hemen öteki klibi de çeksek mi?" diyordum, "Daha dur iki ay oldu şeyi çekeli. Onun bir yürümesi gitmesi lazım." vs diyordu, zamana bırakıyorduk. Şu an ayda bir, iki haftada bir falan şarkı çıkartıyorlar. Ve bu hızlı tüketim de bütün işlere yansıyor. Tabii ki çok fazla üstlerine titremeden hemen direkt karşılığını da alan bir kitle yarattıkları için, hemen şarkıyı çıkartıp çok fazla üstünde çalışmıyorlar ve bu bir sürü şeyi etkiliyor. Kötü soundlarla hep aynı. Çoğu şarkıcıda şey var mesela biliyorsun zaten, devamlı aynı. Sanki sözler değişiyor. Ritim devamlı aynı. Aynı şarkının üstüne böyle farklı farklı varyasyonlarla işler çıkıyor. Bu etkiliyor tabii ki. Ama dediğim gibi ben daha dönem gibi düşünüyorum bu durumu. Piyasa biraz böyle bir şu an değişik bir halde. Ama bu değişecek diye düşünüyorum.
Kaynak: Instagram
-"Ay bu da mı şarkı çıkardı" ya da "bu da mı ünlü oldu" dediğin bir isim oldu mu son zamanda?
Olmuyor. Yani oluyor da yani ne diyeyim şimdi? Yalan da söyleyemiyorum (gülüyor). Yok, herkes yani her şeyi yapmakta özgür tabii ki. Ama neyi nasıl yaptığı bence önemli olan.
SAMAN ALEVİ GİBİ PROJELER SEVİLİYOR!
-Hızlı parlayıp hızlı sönen isimler gördük ama...
Evet, bir sürü isim var, bir anda yıkılıyor ortalık. Herkes onun şarkılarını konuşuyor, yıkılmış ortalık yani. Nereye gitsen dinliyorsun vs. Ama şu an duyulmuyor. Kalıcı işler yapmak önemli olan, ben de elimden geldiği kadar hep onun üzerine çalışıyorum. Mesela hala eski şarkılarımı duyuyorum, arabada, radyoda duyuyorum veya başka bir yerde, bir yere gittiğimde mesela duyuyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. İlk albümden şarkılar duyuyorum hala, üstünden geçmiş 12-13 sene. Bunları hala duymak beni de çok motive ediyor. Kalıcı işler yapmak için özen gösteriyorum. Ama şu an böyle kalıcı işler değil, daha çok böyle saman alevi gibi olan projeler ön plana çıkıyor, dinleniyor, seviliyor, biraz sonra unutuluyor gibi durum oluyor. Dönem değişecek diye düşünüyorum ama.
-Yeter'i müzikseverlerle buluşturdun en son, nasıl dönüşler aldın?
Güzel, 90'lar tadındaydı zaten, tadında bir iş oldu. Ben ilk başta yazarken de hep onu da böyle isteyerek yapmıştım aslında. Şarkının sonra proje aşamasında prodüktörüm Volga Tamöz ve Gülsen Karatoprak, onlarla beraber üstüne çalıştığımızda, o ruhu da çok böyle bozmadan öyle bir çıkartalım istemiştik. Sonrasında birkaç böyle değiştirmek istediğimiz yerleri de beraber bir kaleme aldık. Dönüşler çok güzel. O böyle eski, o özlemi isteyenler... Çok böyle keyifle dinlediklerini ilk çıktığından beri söylüyorlar. Görüyorum yorumları. O yüzden içime çok sinen bir iş oldu.
-Var mı yakın zamanda yeni projeler?
Var, inşallah kısmetse bir albüm olacak. Daha böyle akustik ağırlıklı diye düşünüyoruz. Tam böyle tarih olarak hani şu tarih diyemeyeceğim ama çalışmalara başladık zaten. Ben onların demosunu yaptım. Bütün sözlerin, müziğin bana ait olduğu 10 şarkılık bir akustik proje düşünüyoruz.
-"Çok enteresan bir anda aklıma geldi ve yazdım" dediğin bir şarkı oldu mu?
"Yeter" öyle bir dönemimdeydi zaten. Böyle bir o buhran dönemi. Şarkının hikayesi de içindeki sözler de zaten bunu barındırıyor. Sadece birisine odaklı değil. Artık hani o "Allah'ım hani bu da mı gol değil, bu da mı olmadı? Şimdi ne yapayım? Tekrar birisiyle işte tanışacaksın. Yeter artık" hissiyatıyla yazdığım bir şarkıydı. Yani her şarkının farklı farklı hikayesi tabii ki var. O yaşanmışlıklar tabii bunu çok besliyor. Etrafımdaki gözlemlediğim, yaşadığım tecrübeler de bunu etkiliyor. Elimden geldiği kadar herkesten bir parça olmasını istediğim sözler yazmaya gayret ediyorum.
-Peki hiç "Kalbimi kırdı ama şarkıya malzeme çıktı" dediğin biri oldu mu?
Oldu. Yani aslında bu benim yazdığım da bir şey değil. Ama benim yaşadığım bir acının üstüne diyeyim, travmamın artık üstüne Sıla'nın yazdığı ilk şarkım, hatta herkese merhaba dediğim, "Hadi oradan çıkışlar sağdan" benim yaşadığım bir şeyin üzerine Sıla'yla paylaştıktan sonra Sıla'nın o hikayenin üzerine yazdığı bir şeydi. İtiraf diyorsan bunu itiraf edebilirim.
SURVIVOR AKLIMDA YOKTU, ACUN ILICALI 'KENDİNE GÜVENİYORSAN GEL' DEDİ
-Son olarak da Survivor'dan biraz bahsedelim… Senin hayalinde olan bir şey miydi Survivor'a katılmak, teklif gelince mi değerlendirmeyi düşündün?
Bu benim aklımda olan bir şey değildi. Yine işte bir şarkım çıktığında, bir projem işte single'ım çıkacaktı. O zaman "3 Adam" programında konuk olmak için biz konuşmuştuk. Akabinde direkt telefon geldi ve Acun (Ilıcalı) ağabey görüşmek istediğini söylemiş menajerime. Direkt anladım zaten tahmin ettim tabii ki başka çok fazla proje olmadığı için. Ve çok yakın zaman vardı, 1,5-2 ay sonra başlayacaktı Survivor. Herkes biliyor zaten ama ben izlemiyordum açıkçası çok fazla. Herkes gibi tabii ki bakıyordum, biliyordum ama çok böyle takip ettiğim bir proje değildi. Kendi işlerim de yoğun olan bir dönemdi. Bir anda görüşmeye işte gittik. Ben hani düşünmediğimi belirttim. Sonrasında akabinde Acun ağabeyle böyle uzun süren bir konuşmamız gerçekleşti sağ olsun. Ve işin özü aslında şunu anlattı, birçok böyle örneklerle de beraber, "Bizim yaptığımız iş de birazcık bu. Evet, şu an seninle burada konuşuyoruz. Sabaha kadar sohbet ederiz. Ben bir sürü şarkı çıkartabilirim. Bir sürü dizide, filmde oynayabilirim. Herkesin aklında bir yer ediniyoruz bir şekilde yaptığımız işlerle. Ama orada çok böyle şeffaf bir şekilde gözüküyorsun." O da hani biraz böyle iddialaşmaya falan geldi. Hani dedi ki işte "Burada kendine güveniyorsan gel" falan gibisine geldi artık olay. Ve hani orada insanlara kendini de hani gösterebilirsen... Ama öyle bir şey değildi yani. Ben hiç tecrübe etmediğim de bir şey. Çok şeffaf bir şekilde gözüküyorsun orada. Ve çok da riskli bir şey aslında. Mesela açsın, ondan sonra delirdin. Asla normalde söylemeyeceğim bir şey söyledin belki. Veya atıyorum yapmayacağın bir şey yapacaksın. Çünkü kafayı böyle sıyıracak hallere böyle geldiğin dönemler oluyor. Mesela orada, çok sabırlı bir adamımdır zaten. Orada bu kadar sabırlı olduğumu bilmiyordum mesela oraya gittikten sonra çok fark ettim. Döndükten sonra da Acun ağabeyle konuştuğumuz şey biraz gerçekleşti. İnsanların Gökhan Keser'den ziyade o Gökhan'ı tanıyıp anladıklarını fark ettim. Hala dışarıda sağ olsun sevenler bir yere gittiğimde veya atıyorum sahnemde konserimde orada burada, oradaki o Gökhan'ı bilip görüp de o tanıyarak zaten yaklaştıklarını görüyorum. Çünkü sanki yıllardır o evin çocuğuymuş gibiyim. Öyle yaklaşıyorlar. O çok değişik oldu. Öyle bir durum yaşadık. Aklımda olmayan bir şeydi. Ama Acun ağabeyin ikna edemeyeceği kimse zaten yok. İyi ki de gidip onu tecrübe etmişim diyorum yani.
GİTMEK İSTEMİYORDUM, FALCIYA BİLE SORDUM!
-Survivor'a giden konuklarıma genelde sorarım, "Neden Survivor'a gitmek istedin, seni cezbeden neydi? Daha çok şöhret, daha çok para, hayatta kalma duygunu öğrenme mi?" diye. Ama senin durumun bambaşkaymış…
Ben giderken hiç para bile konuşmadık. Öyle söyleyeyim. Bu parayla alakalı olan bir durum değildi. Hiç korkarak da aslında gittim. Çünkü bilmiyorsun. Ondan sonra titiz bir adamım vesaire. Orada şimdi ne yapacağım? Ne edeceğim? Onları daha çok düşünüyorum. Aklımda olmayan zaten gitmek istemiyordum açıkçası. Ve sonra bir anda… Ya falcılara mı gitmedim? (gülüyor). Ne yapayım falan artık oralara geldik. Devamlı telefon geliyor. Karar verdiniz mi? Gelecek misin, gelmeyecek misin? Bilmiyorum ki. Karar veremiyordum. En son artık tamam dedim. Geliyorum. Yakın çevremle falan dedim.
PİŞMAN OLDUM, "BEN BURAYA NİYE GELDİM?" DEDİM!
-Hiç pişman oldun mu kararından?
Olmadım ya… Pişman oldum, orada oldum. "Allah kahretsin" dedim, "Ben buraya niye geldim?" dedim. "Böyle açlık mı olur?" dedim. "Sefalet içinde ne yapıyoruz biz? Hiç böyle düşünmemiştim" falan diye pişman olduğum dönemlerim oldu tabii ki (gülüyor). Ama yani yaptığım hiçbir şeyden ben pişman değilim. Her şeyin olması gerektiği için öyle olduğunu düşünüyorum. Herkesin kendi hayatında keşkeleri vardır. Ama o keşkeler zaten seni sen yapan şeyler, durumlar. Herkesin tecrübe edemeyeceği, oradaki o yaşadığı tecrübe çok böyle farklı kendi hayatına dair. Ailesine, sevdiklerine karşı çok böyle ilgili alakalı bir adamdım. Ama onların değerini mesela orada çok daha fazla anladım. Bir pirinç tanesinin bilene ne kadar değerli olduğunu fark ettim. Benim hayatıma dair, hayat yolculuğunda bambaşka bir serüvendi o yaşadığım dönem. Çok değişikti. 2014 inanılmaz bir tecrübeydi benim için.
-Bir de ilk katıldığın yıl Survivor tarihinde bir ilk olarak elenmesi için konseylerde hiç ismin yazılmamış, finale kadar SMS'e çıkmamış ve tüm final oyunlarını kazanarak final koltuğuna oturmuşsun. Bu başarının sırrı neydi?
Başarı ama maalesef bunun karşılığı çok fazla olmuyor (gülüyor). Farklı oluyor. Değişik bir dönemdi. Bir de iyiydi. Bir yarışmacı olarak iyi geçirdiğim bir dönemdi. İyi olduğum için de yarışmalarda tabii ki ismim de yazılmıyor. Bir yandan da neysem o her zaman. Zaten burada seninle konuşurken de orada da kendim gibi olduğumdan. Ve diyaloglarım da iyiydi çok şükür. Yani yanlışa yanlış, doğruya doğru. Her zaman hep bu benim için öyleydi. Ve orada da o insanlar da onu anladığı için, sevdiği için diye düşünüyorum. Elleri de gitmedi herhalde yazmaya.
BİRİNCİ OLMAMAM ŞAŞIRTICI OLMADI, ÜZÜLMEDİM AMA KIRILDIM
-Bu kadar başarının ardından birinci olamadığın için çok üzüldün mü?
Üzülme demeyelim de birazcık böyle anlıyordum da aslında zaten böyle olmayacağını. Şaşırmadım diyeyim sadece. Yani yaşadığımız dönem vesaire durumlara bakarken benim için çok böyle şaşırtıcı bir sonuç olmadı yani. Döndükten sonra fark ettim zaten birçok şeyi. İnsanların "Gökhan işte evet şarkıcı, oyuncu" falan böyle işte zaten bir şeye ihtiyacı yok. Ama orada bir emek var. İnsanların anlamadığı bence buydu. Sanat camiasından birçok böyle isim, işte hani önemli isimler bir sürü yorumlarla insanları birazcık böyle yönlendirmeye kalkmışlar. Onları böyle görünce biraz böyle bir rahatsız oldum diyeyim. Üzüldüm mü dersen kırgınlık belki de ama hani öyle birisine falan filan değil yani. Şaşırmıyordum ama olayın öyle bir gelmesi, çünkü çok konuşulan bir dönemdi. Ben ikinci olduktan sonra da çok büyük tepkiler de oldu o dönem. Ertesi gün ben eve gittim. İşte sabah programlarında konuşuluyor, masaya yatırılmış, köşe yazarları falan yazıyor. Yani benim şaşırmadığım ama döndükten sonra, okuduktan sonra çok saçma gelen bir durumdu benim için. Saçmaydı yani sadece.
GÜNÜN MANŞETLERİ İÇİN TIKLAYIN