Batı'nın Ortadoğu üzerindeki müdahaleci mirası, yüzyılı aşkın süredir bu coğrafyada gözyaşı, yıkım ve umutsuzluk olarak yankı buldu. 1916 tarihli Sykes-PicotAnlaşması, sadece haritaları değil halkların kaderini deparamparça etti. Bugün hâlâ Gazze'de, Şam'da, Bağdat'ta bu parçalanmışlığın acısını yaşıyoruz.
ABD'nin Türkiye Büyükelçisi'nin geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama, bu tarihi hatalarla yüzleşme açısından önemli. "ArtıkBatılı müdahalecilerin gelipOrtadoğu'ya nasıl yaşayacağınızıöğretme günleri geridekaldı" diyor. Ne var ki bu yüzleşme, geçmişi anlamakla değil, bugünü değiştirmekle anlam kazanır. Bu nedenle sadece söz değil, tutarlıeylem görmek istiyoruz. Trump, başkanlık dönemi boyunca (2016-2020) müdahaleciliğe mesafeli bir söylem benimsedi. Irak ve Afganistan savaşlarını eleştirdi, Amerikan askerlerinin eve dönmesini savundu. Bu yönüyle, önceki yönetimlerin "rejim ihraçeden" politikalarından ayrıştı.
Ancak aynı Trump, Kudüs'üİsrail'in başkenti olarak tanıyarakbölgedeki en büyükfay hatlarından birine benzindöktü. Filistinlilerin mülksüzleştirilmesinekarşı tek bir somut adımatmadan, "Yüzyılın Anlaşması" gibirealiteden kopuk planlar sundu.BM kararlarını hiçe sayarak GolanTepeleri'ni İsrail toprağı olarak tanıdı.Bunlar, Trump'ın bölgeye dairadalet iddiasını zedeleyen büyükyanlışlardı.
Bugünse Trump, yeniden yükselen bir aday olarak farklı bir tonda konuşuyor. 13 Mayıs'ta Riyad'daki konuşmasında, "Artıkdışarıdan gelenler değil, bölgehalkları karar verecek" diyor. Peki öyleyse, neden hâlâ İsrail'e koşulsuz destek sürüyor? Neden Gazze'de süren abluka konusunda tek bir kelime edilmiyor? Ve neden hâlâ, Suriye'ye yönelik yaptırımlar yüzünden milyonlarca insan açlıkla, ilaca erişememekle boğuşuyor?
Eğer gerçekten "yeni birOrtadoğu" inşa edilecekse, buancak adaletle mümkündür. Veadalet, çift taraflı işler. Trump'a çağrımızaçık: Eğer gerçekten askeriendüstriyelkompleksin dışına çıkmakistiyorsanız, sadece Amerikanaskerini geri çekmek yetmez; bölgeninyerli aktörlerini muhatapalmak, Filistinlilerin haklarınıtanımak ve Gazze'de yaşananinsanlık dramını görmezdengelmemek gerekir.
Bugün Norveç, İspanya ve İrlanda, Filistin'i devlet olarak tanıdı. Bu, tarihi bir adımdı. Ama aynı zamanda bir yalnız bırakılmışlık ilanıydı: Çünkü ABD, hâlâ bu adaletsizlik karşısında tarafsız kalamıyor. Oysa Filistin, sadece siyasi bir mesele değil, aynı zamanda bir ahlak testidir. Bu testten kimsenin muafiyeti yok.
Trump geçmişte Amerikan çıkarlarını önceledi. Şimdi ise dünyaya vicdanlı bir liderlik sunma şansı var. Suikast girişimiyle dahi karşı karşıya kaldığı bu yolda, eğer gerçekten statükoya savaş açmak istiyorsa, Filistin meselesi onun için bir turnusol kâğıdıdır. Gazze kimsenin arka bahçesi değildir. Ve Suriye'nin geleceği, Batı'nın çizdiği hayalisınırlarla değil, bölge halklarınınonuruyla şekillenecektir.
Yüz yıl önce Sykes-Picot, bölgeyi böldü. Bugün artık bütünleştirmenin zamanı. Ama bu, sadece bölgesel çözümlerle değil, gerçekadaletle mümkündür.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.