Şehirler, uzaklaşmak, kaybolmak... Ve kıymet bilmek!
Yok öyle şey demeyin, var.
Bizi tabiatın "dışında" tutuyorlar.
"Sahici bir tabiat hâlâ var" fikrini canlı kılıyorlar. Az şey değil.
Biz şehirlerde yoğunlaştıkça, tabiatın bizden uzak kalma şansı sürüyor.
Durup bakar ve düşünürsek buradaki hikmeti anlayabiliriz. (Bu "durmak" önemli tabii ve artık güçlükle becerebildiğimiz bir şey.)
Ama denge bozuldu, bozduk. Geçen gün de yazdım ya...
"Şehir dışı" yok gibi bir şey artık!
Şehir her yere arkamızdan geliyor. Şehirden "kaçanlar" onu her yana taşıyor. Oraya bir market, buraya bir site, şuraya bir butik otel...
Yukarılarda bir "trekking parkuru"; biraz ilerde üretmekten çok turist bekleyen bir iki çiftlik, en uzak vadilerde fırlatılıp atılmış plastik çöpler, vs.
Durmadan dillendiriliyor. Hasreti çekiliyor.
Belki biraz da "kaybolma" isteği bu.
Sanırım atalarımızın birden her şeyi bırakıp hakikati aramaya çöllere çıkmaları gibi bir duygu hâlâ içimizde kıpırdanıyor.
Ama ne "yol" biliyoruz, ne "yol" buluyoruz...
Tıpkı GPS'lerimizin, her yerden çeken cep tellerimizin bizi (bize belli etmeden) kör, sağır yaptığı gibi zihnimizin içinde de işler aynı öyle gidiyor.
İçi sıkılan "on adımda iç sıkıntısını atma" seminerlerine gidiyor.
Eh, günümüz insanı!
Parayı bastırıp üç beş gevezeliğe kulak verdi mi, en azından bir süreliğine kendini iyi hissediyor.
Geçen gün meslekten bir arkadaş dedi ki, "Haşmet abi, boşver şehir dışını falan, sen de diyorsun işte yok öyle şey! Ben tesadüfen başka bir yol buldum, onu ara ara denemek lazım."
Heyecanla sordum, neymiş o diye...
Gülerek cevapladı: "Geçen gün telefonu evde bırakıp çıkmışım, çok sonra fark ettim, dönemedim; derken fark ettim ki, güzel bir kaybolmuşluk, bayağı uzak bir yolculuk gibiydi."
Niye kaybolmak önemli?
Uzun hikâye.
Ama şu kadarını söyleyeyim...
Galiba "bulmak" için aramak değil, önce kaybolmak gerekiyor.
Ve bir de...
Kıymet bilmeye kaybedince/ kaybolunca başlıyoruz.
Hüzünlü ama böyle.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Haftanın Notları: Uygarlığın köpek dişleri (27.04.2024)
- İktisat değil, insan... (26.04.2024)
- Ana muhalefet için gelecek nasıl gelecek? (25.04.2024)
- Bu ‘ego’larla nereye? (23.04.2024)
- Aynada kendimize bakmaya sıra gelecek mi? (22.04.2024)
- Geçiştirilen geçmiş ve gelecek (19.04.2024)
- Tam o noktadan başlayın! (18.04.2024)
- Sahnedeki denge bozulur mu? (16.04.2024)
- Bayram tatilinde halk dersleri (15.04.2024)
- Dalgıçlık zamanı... (13.04.2024)