
NATO'nun temel felsefesi, "Rusları dışarıda, Amerikalıları içeride, Almanları aşağıda" tutmaktı.
2. Dünya Savaşı sonrası tesis edilen yeni dünya düzeninde 1949'dan beri bu paradigmayı uygulayan NATO bambaşka bir sürece girdi.
"İçeride" tutulması hedeflenen ABD'nin başına gelen Trump, NATO'nun omuzlarında yük olduğundan şikâyet ediyor. Ülkesini paktın dışında tutmak içinse adeta çırpınıyor. NATO'nun kurucu üyesi Kanada'nın topraklarına göz diktiğini gizlemiyor mesela.
NATO'nun 70 yıldır dışarıda tutmaya çalıştığı Rusya ile de "müttefik" olma yolunda hızlı adımlar atıyor. Abartılı bir ifade mi?
Aralıktaki Suriye devrimi sırasında Rusya'nın bölgeden sessiz sedasız çekilmesinin sebebi olarak Trump ile Putin arasında varılan Ukrayna mutabakatını göstermiştim.
Son gelişmeler açıkça bu tezimizi doğruluyor. ABD ile Rusya arasında sıcak rüzgârlar eserken, Trump Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski'yi Beyaz Saray'dan kovuyor.
Biden yönetimi ve Avrupa Birliği'nin tam tekmil arkasında hizalandığı Zelenski'yi seçimlere gitmediği için gayrimeşru ilan edip eski Batı Bloku'nun diktatör dediği Putin'le yol yürümeye hazırlanıyor.
Kırım'ın ve Putin'in son savaşta Ukrayna'dan aldığı Donbas ve Luhansk'ın Rusya'da kalacağı kesin. Ukrayna'nın kaça bölüneceği ise meçhul.
Trump yönetimi son olarak Ukrayna'ya verdiği istihbaratı kesti ve Avrupa basınında yaygın olarak kullanılan ifadeyle söylersek, Zelenski'nin gözünü kör etti.
ABD ile Rusya arasındaki flörtün Ukrayna'yla sınırlı kalmayacağı, Trump'ın "birinci tehdit" olarak gördüğü Çin'in yalnızlaştırılması projesinde de Putin'le işbirliğini sürdürmesi muhtemel.
Bugüne kadar hep ortadan konuşan Çin'in, ABD'ye "Savaşsa savaş" diyerek tonunu sertleştirmesi bile bu olasılığın ciddiyetinin işareti.
Trump'ın, NATO'nun "aşağıda tutulmalı" dediği Almanya'ya AB içinde yeniden bir güç olması için AFD'yi önermesi de ezber bozucu bir yaklaşım.
NATO'nun gidici olduğu ama yerine yenisinin kurulmasının ciddi bir ihtiyaç olduğu ortada.
Üstelik ismini de değiştirmeye gerek yok. Öyle ya Atlantik'in ötesinde sadece ABD yok ya. Trump'ın tehdit ettiği Meksika ve Güney Amerika ülkelerinin de dâhil edileceği bir Atlantik Paktı neden olmasın?
***

TÜRKİYE'SİZ NATO VAR OLAMAZ
Peki, Avrupa'nın asıl tehdit gördüğü Rusya ile yakınlaşan ABD'nin dışında kalacağı bir NATO mümkün mü?
İşbaşına geleli henüz birkaç ay olan Trump'ın bütün küresel dengeleri altüst eden radikal hamlelerine ve söylemlerine bakınca bu şaşırtıcı bir gelişme olmaz.
Financial Times'a konuşan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, "Cin şişeden çıktı ve geri koymanın yolu yok. Başkan Trump, şu anda Avrupa'dan çekilmemeyi seçse bile, gelecekte benzer görüşlere ve siyasi fikirlere sahip birinin Amerika'nın Avrupa'nın güvenliğine katkılarını azaltmayı düşünmesi mümkün" şeklindeki öngörüsü de bu olasılığın fantezi olmadığına işaret ediyor.
ABD'den sonra NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip olan Türkiye, şüphesiz böyle bir süreçte öncü rol oynayacaktır.
***

MACRON'UN 'BEYİN ÖLÜMÜ'
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 2019'da, Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı'na istinaden "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" demişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Fransa Cumhurbaşkanı'na, "Sayın Macron, bak Türkiye'den sesleniyorum, NATO'da da söyleyeceğim, önce sen kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir. Türkiye'yi NATO'dan çıkarmak, çıkarmamak... Bu senin haddine mi? Böyle bir şeyin kararını senin verme yetkin var mı?" diye seslenmişti.
NATO'da ABD kalkanının zayıflamasıyla açıkta kalan Avrupa'nın liderliğine soyunan Macron, bakalım ne zaman Ankara'nın kapısını çalacak. Kuşkusuz 2019'daki "öngörüsü" kendisine hatırlatılacaktır.