Tamam, fevriliğimiz, coşkumuz, nadirenzamanında yetişmemize yaramayantelaşımız yaşadığımız coğrafyanınmeyveleri olmalı. Ancak, toplu halde çok sevmeye yada nefret etmeye yatkınlığımızdaki şahsirolümüzü, bireysel katkılarımızı da inkâr edemeyizsanırım. Tabii kideğerli psikiyatrlarımızında katkılarıyla...
Mevzu, sosyal medyanın haber paylaşım tekelini kırdığı ve kontrolsüz enformasyon akışını hızlandırdığı bu ortamda daha da önemli hale geldi.
Çünkü eskiden olduğu gibi ağız şapırtılarımız artık dar bir çevrede değil, tüm ülkede yankılanıyor.
Yani artık sağlığını kaybetmiş tek birakıl bile yetiyor, tüm memleketin bunalımagirmesi için...
***
Bakın her gün uyanır uyanmaz çağın Collesium'u sosyal medyanın tribünlerinde yerimizi alıyoruz. İnfazına hükmedeceğimiz, ağzı dolusu küfür edeceğimiz biri mutlaka sürülüyor ölüm arenasına. Artık fiber optikkablolarla örülmüş gıybet ağlarına kim takılırsa... Bazen bir ünlü, bazen ünsüz ama sesi gür biri... Kimi havalimanı çalışanına hakaret ediyor, diğeri kediye tekme atıyor ya da öteki tacizci...
Başlıyoruz önünü, arkasını, bağlamını, nerde ne zaman gerçekleştiğini bilmediğimiz "anlıkların" üzerine bilinçaltımızdane kadar karanlık şey varsa fırlatmaya. Klavye başında adalet dağıtırken atıştırdığımız patlamış mısırlar da dahil. Ve sanki başına aslında ne geldiğini ancak yıllar geçince idrak eden canlılar değilmişiz gibi, kendimizden emin şekilde!
***
"Ne var bağırıp çağırdıysak, haksız mıyız? Hırsıza, uğursuza, sapığa tepkimizi göstermeyelim mi? diye düşünenleriniz var, biliyorum.
Yapın tabii işe yaradığını düşünüyorsanız. Size en klişesinden didaktik ekran yüzüukalalıkları yapacak halim yok.
Hem, başkalarına "kötüsün" diye bağırıp kendimizi iyi hissetmiş, kendimize ya da başka birine mesajımızı da iletmişiz şu koca evrende, çok mu?
Ancak bilin ki sağ duyusuna güvendiğimiz dağlar sizden başkası değil. Bizler linç tezahüratını abarttıkça, siyaseti, medyası da basıyor gaza. Popülist siyasetçisi bakıyor ki burada "hassasiyet=oy" var. Gidiyor Küçükçekmece tacize uğrayan 5 yaşındaki çocukla birlikte poz veriyor; mağduru afişe edip bir yarada o açıyor.
Sonuçta da kötülüğün üzerine doğru "kuşkusuz" iyi niyetlerle yürürken hep çıkmazsokakta buluyoruz kendimizi.
Tam sıkışmıştık ki, "Ne zaman adam oluruz" köşesiyle tanıdığımız, adamlığın manifestosunu yazan, adam adama, adamın dibiFatih Altaylı'dan bu sorunumuza dair bir öneri geldi.
Fatih Bey, havaalanındaki çalışana "temassız" saldıran kadın için "Bir daha uçağa almayın bunu" diyordu dün. Yerinde bir öneri. Meraklısı için yurt dışında falan da örnekleri var.
Ancak kafama bir şey takıldı.
Bu mantık çerçevesinde birkaç ay önce karşısındaki el pençe divan trafik polisine hakaret ederken görüntülenen Fatih Bey'intrafikten men edilmesi de gündeme gelebilir mi?
Yanlış anlaşılmasın, böyle bir talebim olduğu için değil, teknik olarak soruyorum.
Öyle ya hangimiz yer trafiğinin hava trafiği kadar önemli olmadığını söyleyebilir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.